Ece YÜCE | ODTÜ Atatürkçü Düşünce Topluluğu
“Düştü Kubilay’ın başsız gövdesi
Bir zeytin dalı gibi yere,
Düştü cebinden bir kitap
Açıldı göklere…”
Menemen’deki Kubilay Anıtı’nın önünde “İnandılar, dövüştüler, öldüler” yazar. Öğretmen Mustafa Fehmi Kubilay, Bekçi Şevki ve Hasan cumhuriyeti, laikliği ve devrimleri korumak için kendilerini tehlikeye atmaktan çekinmeyen üç kişidir. Olayın gerçekleştiği 1930 yılının Aralık ayının 23’ü sıradan bir gün değil, aksine Kubilay, Hasan ve Şevki’nin hazin öyküsünü anlatan önemli bir gündür.
23 Aralık’a Giden Yol
Tarihte yapılan her devrimci hareketin bir karşı tezini doğurduğu göz önünde bulundurulduğunda, Türk Devrimi’nin gerçekleştiği süreçte, devrim karşıtı hareketlerin doğması şaşırtıcı değildir. Menemen Olayı da yapılan devrimler sırasında karşılaşılan gerici hareketlerden birisidir. Olayın yaşanmasına kadar geçen süreçte; saltanat kaldırılmış, cumhuriyet ilan edilmiş, halifeliğe son verilmiş, eğitimde, hukukta ve kılık kıyafette devrimler yapılmış kısaca çağdaş bir Türkiye’nin temelleri atılmıştır. Fakat tüm bunlar gerçekleştirilirken, birtakım çevreler yapılan devrimleri içselleştirmeyi reddetmiş, Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın kurulması ile birlikte de tepkilerini bu partinin çatısı altında dile getirmeye başlamışlardır.
Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın kurulması, yeni kurulan rejimin, sürekli olarak tek bir partinin varlığını sürdürmesine dayanmadığını ve çok partili düzene geçme özlemini içerisinde barındırdığını göstermesi açısından oldukça önemlidir. 12 Ağustos 1930 yılında tarih sahnesine çıkan parti bizzat Atatürk’ün girişimleriyle kurulmuştur. Çok partili hayata geçişin ilk denemesi olan ve kurulduktan sonra rejim karşıtı kişilerin de örgütlendiği bir yer haline gelen Terakkiperver Cumhuriyet Halk Fırkası deneyiminin ardından Mustafa Kemal Atatürk’ü ikinci bir partiyi kurmaya iten sebeplerin neler olduğuna göz atmak fayda sağlayacaktır.
Mustafa Kemal mecliste birden fazla siyasi partinin bulunmasıyla demokrasinin işlerlik kazanabileceği bir zeminin oluşacağını düşünüyordu. Atatürk’ün ”Büyük Millet Meclisi’nde ve millet önünde, millet işlerinin serbest münakaşası ve iyi niyetli kimselerin ve partilerin görüşlerini ortaya koyarak milletin yüksek çıkarlarını aramaları benim gençliğimden beri aşık ve taraftar olduğum bir sistemdir.” sözü, demokrasi konusundaki hassasiyetini göstermektedir. Mustafa Kemal, halkın muhalif sesle tanışmasını, muhalefetin mecliste nasıl bir işlevinin olduğunu öğrenmesini, demokratik yaşam konusunda bilinçlenmesini ve cumhuriyetin kişilere bağlı olmaktan çıkarılıp, halkın beyninde ve kalbinde kökleşmesini, sarsılmaz bir yer edinmesini istemiştir. Bu sebeple yeni bir parti kurulmasını istemiş ve daha önce yaşanan tecrübeleri göz önünde bulundurarak muhalefetin rejim tartışmaları üzerinden yapılmaması için güvendiği bir isim olan Fethi Okyar’a düşüncesini açıklamış ve ondan laikliği, cumhuriyeti ve devrimleri koruma önkoşuluyla bir parti kurmasını istemiştir. Fethi Bey de genç Türkiye’nin temel taşları olan bu önkoşullara bağlı kalacağı konusunda söz vererek partiyi kurmayı kabul etmiş ve parti programının hazırlanması için çalışmalara başlamıştır. Oluşturulan programa göre parti yukarıda da ifade edildiği gibi laikliğe ve cumhuriyetçiliğe bağlı kalmış sadece mali ve iktisadi konularda farklı düzenlemelere gitmiştir. Örneğin yabancı sermayeye açık olunmasını istemekte ve ekonomik hayata devletin müdahalesini kabul etmemektedir. Liberal bir ekonomi programına sahip olan parti ilk olarak o güne kadar uygulanan ekonomi politikalarını eleştirmiştir. Yeni kurulan parti büyük bir heyecan yaratmış, halkın ve basının da ilgisiyle her kesimde büyük bir merak uyanmıştır. Fakat ne yazık ki Şevket Süreyya Aydemir’in de deyişiyle rüzgârlar bütün anlaşmalara, iyi niyetlere ve teminata rağmen, başka türlü esmiş, devrim içinde demokrasi arayışlarının yaratmış olduğu daha özgür ve demokratik ortamın ruhuna yakışmayacak gelişmeler yaşanmıştır. Suna Kili şu ifadesiyle o süreci oldukça iyi özetlemektedir: ”Cumhuriyet Dönemi her çok partili yaşama geçiş aşamasında görüldüğü gibi girilen özgür ortamı fırsat bilen tutucu, cumhuriyet, laik düşünce karşıtı kişiler, eski kırgınlar, imparatorluk artıkları, mezhepçi, tarikatçı çevreler Serbest Cumhuriyet Fırkası’yla ortaya çıkarlar, partinin yerel örgütlerinde görev almaya başlarlar.” Parti, mecliste denetim mekanizması olarak işleyecek bir muhalefet organı gibi görülmekten ziyade devrim karşıtı hareketlerin örgütlenebileceği bir odak olarak görülmüştür. Duverger’nin de belirttiği gibi parti, rejimin bütün düşmanlarının, özellikle laiklik aleyhtarlarının ve dinci mutaassıpların birleşme yeri haline gelmiştir. Mecliste karşılıklı sürtüşmelerin şiddetlenerek artması, devrim karşıtı kimseleri daha da cesaretlendirmiştir. Sonuç olarak; İzmir’de Halk Fırkası’nın binasına saldırılmış, Mustafa Kemal’in resimleri indirilmiş ve Halk Fırkası’nı destekleyen Anadolu gazetesi kuşatılmıştır. Bu olaylar üzerine Mustafa Kemal Cumhuriyet gazetesine verdiği demeçte “İzmir’de bir gazetenin yönetim yerine ve CHP merkezine her ne neden ve biçimde olursa olsun ortaya çıkan saldırılardan ve hükümet yetkisine karşı bazı anlayışsızlar tarafından yapılan çirkin saldırılardan dolayı çok üzüntü duyduğumu kestirmek güç değildir.” Diyerek bu konudaki hassasiyetini belirtmiştir. Tüm bu olayların devamında, şiddeti gittikçe artan eylemlerin önüne geçmek ve bu eylemleri gerçekleştirenlerin amaçlarına alet olmamak adına17 Kasım 1930’da parti kendini kapatma kararı almıştır. Ne de olsa, Turgut Özakman’ın da ifade ettiği gibi “Amaç çok partili yaşamı başlatmaktır, parti çatışmalarını başlatmak değildir.” Böylece Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın kurulmasıyla hedeflenen çok partili yaşam denemesi maalesef başarılı sonuçlanamamış, bu denemenin daha da görünür kıldığı gerilim ile beraber Menemen’de asla belleklerden silinemeyecek kanlı olaylar yaşanmıştır.

Bu kanlı olayların yaşandığı 23 Aralık sabahı Nakşibendî Tarikatı üyesi Derviş Mehmet yanına birkaç adamını da alarak Menemen’deki Müftü Camisi’ne gelmiş, sabah namazını kılmakta olan kişilere kendini “Mehdi” olarak tanıtmış ve kendisini Allah’ın kurtarıcı olarak gönderdiğini iddia ederek şeriat istediğini ilan etmiştir. Derviş Mehmet bu sözlerden sonra yeşil bayrağı açmış ve yüz kadar insanı etrafına toplamıştır. Bu sırada olay Jandarma Birlik Komutanı’na iletilmiş ancak komutan elinde yeterli birlik olmadığından Alay Komutanı’ndan yardım istemiştir. Alay Komutanı ise kendi birliğinden sadece bir kişiyi adamları dağıtmakla görevlendirmiştir. Bu kişi yedek subaylığını Menemen’de yapmakta olan 24 yaşındaki genç öğretmen Mustafa Fehmi’dir. Kendisine devrimlerden esinlenerek Kubilay adını vermiş olan bu genç, bir müfreze askeri de yanına alarak ellerinde bulunan kurusıkı mermiler ile isyanı bastırmak üzere Müftü Camisi’ne gitmiştir. Kubilay, isyancıları dağılmaya ikna etmeye çalışmış fakat Derviş Mehmet ve arkadaşları onun sözlerine aldırış etmeyerek Kubilay’ı vurmuştur. Sonrasında ise Derviş Mehmet, yaralı bir halde cami avlusuna sığınan Kubilay’ın boğazını küçük bir bağ testeresi ile kesmiştir. Ardından Kubilay’ın kesik başını etraftakilerin de yardımıyla yeşil bayrak takılı direğe bağlamış ve eline aldığı direkle Menemen sokaklarını dolaşıp halkı ayaklanmaya çağırmıştır. Olayı fark eden Bekçi Hasan ve Şevki, Derviş Mehmet’in adamlarından birini vurmuş bunun üzerine isyancılar bu kez de bekçilere ateş açarak onları öldürmüştür. Ayaklanmanın büyümesi üzerine Alay Komutanı olay yerine makineli tüfeklerle asker göndermiş ancak askerin teslim olun çağrısına kulak asmayan isyancılar, kendilerine kurşun işlemeyeceğini iddia etmişlerdir. Sonuç olarak Mehmet ile iki adamı orada öldürülmüş diğerleri de askerler tarafından ele geçirilmiştir.
Bütün bu yaşananlardan sonra bir harp divanı kurulmuş ve 105 kişi tutuklanmıştır. 14 Ocak 1931’de başlayan duruşma ay sonunda bitmiş; mahkeme sonucunda 40 kişinin salıverilmesine, 27 kişinin beraatına, 41 kişinin çeşitli cezalara çarptırılmasına ve 37 kişinin de idamına karar verilmiştir. Daha sonra 6 kişinin idam cezası yaşları küçük olduğu gerekçesiyle ağır hapis cezasına ve 2 kişinin idam cezası ise 2 yıl hapis cezasına çevrilmiştir.

Sonuç Yerine
Serbest Cumhuriyet Fırkası, rejim karşıtlarının bu parti içerisinde örgütlenmesinin ardından yaşanan üzücü olaylar sonucunda kendisini kapatma kararı almak zorunda kalmış böylelikle içinde bulunulan döneme göre oldukça ilerici bir atılım olarak nitelendirebileceğimiz çok partili hayata geçiş denemesi başarısızlıkla sonuçlanmıştır.
Partinin kapatılmasının ardından yaşanılan Menemen Olayı, tutucu ve şeriat isteyen çevrelerin uygun bir ortam bulduğunda, çağdışı fikirlerini kabul ettirmek için kanlı bir eyleme girişebileceklerinin en somut göstergesidir. Bu olay, yıllarca ümmet anlayışının yaygın olduğu toplumdan özgüveni yüksek bir ulus yaratmayı ve laik toplum düzeni oluşturmayı hedefleyen Türk Devrimi’nin ne kadar zorlu bir mücadeleye ihtiyaç duyduğunu kanıtlar niteliktedir. Aynı zamanda Menemen’de yaşananlar, yıllardır din adına çeşitli hurafelerle sömürülen bir toplumun, akıl ve bilimi esas almayan bir irade ile yönetilmediği ve bu kavramları içselleştirmediği sürece, akıl dışı söylemlerin peşine rahatlıkla takılabileceğinin göstergesidir.
Her devrim sonrasında olabileceği gibi Türkiye Cumhuriyeti’nin de kurulduğu yıllarda yeni rejimi benimsemeyen ve eskiye dair özlem duyan gruplar olmuştur. Bu grupların varlığına rağmen Cumhuriyet’in kuruluşundan çok partili hayata geçene kadar Cumhuriyet kadroları demokrasi fikri ve hedefinden vazgeçmemiş ve bugünkü siyasal sistemimizin temellerini atmışlardır. Unutulmamalıdır ki yıllar sonra devrim karşıtı grupları dahi yasal alanın içinde tutan ve demokratik mücadeleye katılmalarını sağlayan, Avrupa’da bile totaliter rejimlerin hakim olduğu bir dönemde demokrasi fikrinden vazgeçmeyenlerin kurduğu bu rejimdir.