Atatürkçü Düşünce Derneği Genel Başkan Yardımcılığı yapmış olan ve Atatürkçülüğün en önemli savunucularından biri olan Ahmet Taner Kışlalı; bu kitabında siyasal çatışma ve uzlaşma sürecini incelemiştir. Kitap temel olarak iki bölümden ve bölümlerin alt başlıklarından oluşuyor. Ahmet Taner Kışlalı kitapta oldukça sık alıntılamalara yer vermiştir. Fikirlerini bizlere açıkça belirtmesinin yanı sıra hem kendi fikirleriyle örtüşen hem de zıt düşen birçok fikre değinmiştir.
İçindekiler :
Birinci Baskıya Önsöz
BİRİNCİ BÖLÜM: SİYASAL ÇATIŞMA
BİRİNCİ KISIM: SİYASAL ÇATIŞMADA ARAÇLAR
1.Şiddete Dayalı Olmayan Araçlar
2.Şiddete Dayalı Araçlar ve Yöntemler
İKİNCİ KISIM: İNANÇ SİSTEMLERİ VE SİYASAL ÇATIŞMA
1. Din ve Siyaset
2. Çağdaş İdeolojiler
ÜÇÜNCÜ KISIM: SİYASAL DEĞİŞME VE DEVRİM
1. Etkenler ve Öncüler
2. Devrim Sosyolojisi
İKİNCİ BÖLÜM: SİYASAL UZLAŞMA
BİRİNCİ KISIM: KAMUOYU VE PROPAGANDA
1. Kamuoyunun Oluşumu
2. Farklı Toplumlarda Kamuoyu ve Propaganda
İKİNCİ KISIM: SİYASAL KATILMA VE SEÇİMLER
1. Siyasal Katılma
2. Seçim Sosyolojisi
ÜÇÜNCÜ KISIM: SİYASAK SİSTEMLER
1.Çoğulcu Sistemler
2.Tekilci Sistemler
3.Geri Kalmış Ülke Sistemleri
Kitabın birinci bölümünün ilk kısmında siyasal çatışmaya etki eden araçlardan bahsedilmiştir. Ahmet Taner; şiddete dayalı olmayan araçlardan söz ederken paranın, işverenin; sayı ve örgütün işçinin; kitle iletişim araçlarının ise işveren ve işçiler dahil olmak üzere tüm toplum kesiminin gücünü yansıttığı belirtiyor. Şiddete bağlı olan araçlar ve yöntemlerden bahsederken ise şu sözlerle giriş yapıyor; “Tarih boyunca şiddet, siyasal çatışmanın yaygın bir aracı olmasaydı, şatolara, kalelere gerek kalmaz, sarayların etrafı yüksek surlarla çevrilmezdi.”(s.31) Bu başlık altında, toplumsal güçlerin birbirlerine, halka ve siyasal iktidara karşı şiddetle, siyasal iktidarın onlara ve halka karşı başvurduğu şiddeti birbirinden ayırarak anlatmıştır. “Şiddet şiddeti doğurur.”(s.35) sözleriyle genel olarak şiddettin, karşı tarafı da şiddet kullanmaya mecbur bıraktığı durumları özetlemiş, daha sonrasında tüm baskı rejimlerinin mantığını Cromwell’e ait olan bu sözlerle özetlemiştir; “On yurttaştan dokuzu benden nefret mi ediyor? Eğer yalnızca onuncusu silahlı ise, bunun hiçbir önemi yoktur…”.
İkinci kısımda inanç sistemlerine değinilmiştir. Öncelikle Din ve Siyaset alt başlığında Hristiyanlık, Müslümanlık ve laiklikten bahsedilmiştir. Dinler kısmında, dinin yaşam biçimi üzerindeki etkileri ve geçmişten geleceğe siyasete ve laikleşmeye olan bakış açısı ele alınmıştır. Laiklik kısmına ise eksik bilinen bir bilgiyle ve örneklemeyle girmiştir. Laikliğin yalnızca din ve devlet işlerini ayrılması anlamına gelmediğini; aslında laikliğin bütün din ve inançlardan insanların, eşit koşullarla aynı kurallara uymak durumunda bulundukları, hiç kimseye dinsel ayrıcalık ve üstünlük tanımayan bir toplum düzeni olduğunu belirtmiştir. Çağdaş ideolojileri ise beş alt başlıkta incelemiştir. Liberalizm, Sosyalizm ve Komünizm, Demokratik Sol- Sosyal Demokrasi, Tutuculuk ve Faşizm, Milliyetçilik ve son olarak Kemalizm’den bahsetmiştir. Bu ideolojiler nasıl doğmuş, nasıl gelişmiş ve değişim geçirmiş midir, gibi birçok soru Kışlalı’nın kitabında cevap bulunacak şekilde ayrıntılı ve bol alıntılı şekilde aktarılmıştır. Özellikle Kemalizm kısmında konuyu tanımlamanın yanı sıra birçok alıntılamaya yer vermiştir. Kemalizm’in bir ideoloji olarak çerçevesini çizdikten sonra Kemalist Devrim’in temel özeliklerine değinmiştir. Laikliğin bu konudaki önemine oldukça vurgu yapmış ve Fransa’daki Müslümanların manevi önderi Şeyh Abbas’ın yalnızca dışarıdan bir gözlemci olarak söylediği bir söze yer vermiştir; “(…) Atatürk cehalete karşı savaştı, İslam’a karşı değil..” Bu alt başlığı sonlandırırken Ahmet Taner Kışlalı şunları söylemiştir; “ Kemalizm, akla ve bilime, gerçekliğe, insancıllığa, özgürlüğe ve sürekli devrimciliğe dayalı bir “çağdaşlaşma ideolojisidir.”
Üçüncü kısımda Siyasal Değişme ve Devrim konusuna değinmiştir. Bu başlık altında önce siyasal değişimdeki temel etkenler ve öncüller, sonra da devrim sosyolojisi üzerinde durmuştur. Etkenler ve öncüllerden bahsederken “Değişmede Belirleyici Etken, Toplumsal Sınıflar ve Seçkinler ve son olarak İktidarın El Değiştirmesi” olarak üç alt başlıkta incelemiştir. Devrim sosyolojisini ise ilk olarak “Devrimci Düşünce ve Eylem” başlığında ele almıştır. Burada, devrimci düşüncenin aslında tarihteki her devrimden esinlenen bir birikim olduğunu vurgulamıştır ve ardından şu sözleri eklemiştir: “Devrimci düşünce, içinde yer aldığı ideolojiye göre belirlense de, her şeyden önce, tamamen farklı mutlu bir gelecek için, bugünkü toplumsal düzeni tümüyle yadsır, insanın özgürlüğünü, eşitliğini, toplumun mutluluğunu ve hakça bir düzen savunur.”(s.206) Sonrasında, “Devrim ve Karşı-Devrim” adlı başlığı değerlendirmiştir. Burada devrimi basite indirerek “Düzen Değişikliği” olarak ele almıştır. Kışlalı, bu başlığı işlerken devrimi iki gruba ayırmıştır: Bir evrim sonucu oluşan devrimler ve belirli tarihsel koşullardan yararlanarak, toplumların evrimlerini hızlandırmak, bazı evreleri atlamak amacını taşıyan devrimler. Daha sonrasında, her devrimin belirli toplumsal güce dayanarak gerçekleştiğinden bahsetmiştir. “Devrime karşı olan direncin düzeyi, devrimin başvuracağı baskı ve şiddetin düzeyini belirler” sözleriyle devrimin nasıl bir
güce başvuracağını göstermiştir. Bir yandan da devrimci ideolojiler gibi karşı devrimci ideolojileri de incelemiştir. Birinci grup; devrimleri önlenemez, kaçınılmaz, ama kötü, zararlı olgular olarak görür. Onlara göre, devrimler toplumun yaşamasının değil, ölümünün tohumlarını taşırlar. İkinci grup ise devriminin, toplumsal çılgınlıklar ve cinayetlerden oluştuğunu düşünür. Onlara göre devrimler geçici ve yöresel olaylardır. Son olarak; karşı- devrim, ideolojik açıdan devrimin tersi iken eylem açısından devrime çok yaklaşır.
Kitabın ikinci bölümünün birinci kısmında kamuoyu ve propagandadan bahsedilmiştir. İlk olarak kamuoyu oluşumunu ele almıştır. Burada araçlar ve aracılar çok önem taşımaktadır. Kışlalı; insanları etkilemenin, bireysellikten toplumsallığa geçiş şeklinden bahsetmiştir. Süreçler ve Propaganda kısmında ise şu sözleriyle temel bakışı göstermiştir; “Verilen bilgileri alıp-ayıklama süreçlerini bilmek, kamuoyunu yönlendirmek isteyenler için çok önemlidir.”(s.227) Daha sonrasında konuyu daha detaylı olarak göstermek için Alfred Sauvy’nin kamuoyunun oluşumu sırasında alınan bilgilerin bazı durumlarda biçim değiştirerek, sapmalara uğrayarak algılanmasında belirli kuralların egemen olduğunu dikkat çektiği maddeleri kullanmıştır. “Farklı Toplumlarda Kamuoyu ve Propaganda” adlı başlığa değinirken, onu üç alt başlığa bölmüştür. İlk olarak çoğulcu sistemlerde, kamuoyunda farklı koşulların ürünü olan çıkar ve görüşlerin yasal yollardan dile getirilmesini, savunulmasını sağlanmaya çalışılır. Onlar, toplumda belirli bir uzlaşmanın ancak bu barışçı çatışmanın konusunda ortaya çıkabileceğini inanırlar. Çoğulcu demokrasi ya da özgürlükçü demokrasi olarak adlandırılan siyasal sistem, işte bu temel üzerinden oluşmuştur. Tekilci sistemlerde, baskıcı rejimler çok sesliliğe ve dolasıyla da kamuoyunun farklı etkilerin sonucunda oluşmasına izin vermezler. İktidar tek elde toplanmıştır ve devlet eliyle sistemli bir biçimde yürütülen propaganda amacı ise iktidarın görüşünün tüm toplum tarafından benimsenmesini sağlamaktadır. Son olarak, geri kalmış ülkelerde kamuoyunu incelerken, bu ülkenin yapısal özelliklerinin etkin ve yaygın bir kamuoyunun varlığını olanaksız kıldığını söylemiştir.
İkinci kısımda ise öncelikle siyasal katılma ve seçimler incelenmiştir. İlk olarak siyasal katılma konusunu iki alt başlıkta incelemiştir. İlk değindiği katılmanın işlevi, biçimi ve düzeyidir. Kışlalı genel olarak konuyu şu cümlelerle özetlemiştir;” Siyasal katılmanın birçok işlevi bulunduğu gibi, siyasal katılmanın kendisi de araç olmanın yanı sıra aynı zamanda bir amaçtır. Hiçbir sonuç vermese bile, katılma yollarını açık bulunması toplumsal gerilimi azaltıcı, yurttaşlık duygularını güçlendirici bir etki yapar.” (s.244) Daha sonrasında Katılmayı Belirleyen Etkenler’e değinirken şunları ele almıştır; “yaş ve cinsiyet, aile, eğitim, meslek, gelir ve yerleşme biçimi.” Bunları ayrı ayrı değerlendirilmiştir. Daha sonra Seçim Sosyolojisini anlatmıştır. Burayı iki alt başlıkta incelemiştir. İlk olarak oy vermede rol oynayan etkenler ve daha sonrasında Seçme ve seçilme eşitliğini bozan nedenlere değinmiştir.
Üçüncü kısımda Siyasal Sistemleri genel olarak ele almıştır. İşe çoğulcu sistemlerden başlamıştır. Kışlalı burayı şu sözlerle genel olarak tanımlamıştır; “Çağdaş çoğulcu sistemler, toplumda çıkarları ve dolayısıyla dünya görüşleri farklı kesimlerin bulunmasını doğal sayarlar; bu farklı çıkar ve dünya görüşlerinin barışçı yollardan savunulmasına, siyasal iktidarın da bu barışçı savaşım sonucunda oluşmasına olanak verirler. Tekilci sistemler ise çoğulcu sistemlerin tersidir; doğrunun “tek” olduğu inancı üzerine kurulmuşlardır. Son olarak geri kalmış ülke sistemlerine değinmiştir. Geri kalmışlık ya da az gelişmişlik her şeyden önce ekonomik bir kavramdır. Geri kalmış ülkelerde teknoloji geri, üretim düzeyi düşüktür. Ekonomi tarıma dayanmakta sanayi çok daha sınırlı bir önem taşımaktadır. Enerji tüketimi azdır. Yeraltı kaynakları başta olmak üzere doğal kaynaklar ülkenin kendi olanakları ile yeterince değerlendirilmemektedir. Geri kalmışlık olgusunu tek bir nedene bağlamak kuşkusuz ki olanaksızdır. Geri kalmış ülkelerin özelliklerinden söz ederken en önemlilerinden birinin de emperyalizm olgusu olduğunu söylemek yanlış değildir.
Bu kitap genel olarak, temel bilgileri farklı açılardan değerlendirmeye fazlasıyla olanak sağlamıştır ve okunduğunda farklı açılardan bakabilmeyi mümkün kılmaktadır.
Edanur Küçük
Kışlalı, Ahmet Taner. Siyasal Sistemler; Siyasal Çatışma ve Uzlaşma. Ankara: Kırmızı Kedi Yayınları.