Alev Coşkun | Cumhuriyet Vakfı Başkanı
düşün: Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün Samsun’a geçmeden önceki 6 ayı oldukça önemli. 19 Mayıs’ta birden Samsun’a çıktı gibi bir algı var. Siz de kitabınızda bu altı işlediniz.
Alev Coşkun: Sözünü ettiğimiz 6 ay kitabı, 24 baskı yaptı. Birinci Dünya Savaşı’nı bitiren Mondros Antlaşması ile Osmanlı da bitiyor (ben bittim diyor). Sonrasında Mustafa Kemal, İstanbul’a çağrıldı. İstanbul’a ayak bastığı tarih 13 Kasım 1918. Samsun’a gitmek için İstanbul’dan ayrılışı ise 16 Mayıs 1919. Arada tam 6 ay var. Bu 6 ayda ne yaptı? Kimilerine göre (yani Atatürk düşmanlarına göre) har vurup harman savurdu. Bizim iddiamız ise işgal, hüzün vardı ama hazırlık yaptı, plan yaptı. Bu işi nasıl planladı? Kiminle, neden konuştu? Kitabın içeriği bu. Altında 800 dipnot var, bütün İngiliz belgeleri var. Mustafa Kemal’e karşıt olanlar Cumhuriyet’e karşılardır. Neden? Çünkü halifeliği kaldırdı. Onlar için birinci derece önemli olan nokta kutsal din meseleleri. Eğer kendisi halife olsaydı bugün en büyük adam sayarlardı. Mesela diyorlar ki, İngiliz işgal kuvvetleri bütün arkadaşlarını tutukladı ama onu tutuklamadı çünkü İngiliz casusuydu. Buna cevap vermek için belge bulmak, göstermek lazım. Biz bulduk. Devletler gizli raporlarını 50 yıl sonra açıklıyorlar, bundan yararlandık.
düşün: 1919 bize neyi ifade ediyor, etmeli?
Alev Coşkun: 1919, Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra işgal altına alınan Anadolu’nun ve Rumeli’nin kurtuluşunun başladığı yıldır. Bunu da simgesel olarak 19 Mayıs 1919 olarak görüyoruz. O nedenle 19 Mayıs’ın yüzüncü yılı bizim için son derece önemlidir. 1919 aynı zamanda Kuvayı Milliye’nin kuruluş yılıdır. Kuvayı Milliye sadece işgal kuvvetlerine karşı düzenlenmiş bir askeri güç değildir, aynı zamanda Kuvayı Milliye’nin bir ruhu vardır. O Kuvayı Milliye ruhu kucağında bebeğiyle İnebolu’dan Ankara’ya kağnısıyla cephane taşıyan annedir; hiçbir gücü olmadığı halde Ege Bölgesi’nde, Gaziantep’te, Kahramanmaraş’ta işgal kuvvetlerine karşı çıkan halktır; vatanın kurtuluşu için bir araya gelen yurtseverlerdir. İşte bunun yüzüncü yılını kutluyoruz. 2019’da sadece Samsun’a çıkışın değil, Amasya Bildirgesi’nin, Erzurum ve Sivas kongrelerinin de yüzüncü yıldönümüdür. 2019’u bu nedenle kutsuyorum. Gençlerin konuyla ilgilenmeleri, Kuvayı Milliye ruhunu yaşatmak için bir araya gelip dergiler çıkarmaları ve toplantılar yapmaları son derece önemlidir.
düşün: Mustafa Kemal neden Anadolu’ya geçti? İstanbul’da arayıp bulamadığı, onu engelleyen şeyler nelerdi?
Alev Coşkun: İstanbul, 13 Kasım 1918’de, 55 parçalık işgal gemileriyle, savaş gemileriyle işgal edildi. Bunların arasında İngilizler, Fransızlar, İtalyanlar ve Yunanlar var. Geldiler, İstanbul’u işgal ettiler. Nereden geldiler? Çanakkale Boğazı’ndan geçerek geldiler. Oysa 1915/1916’da Çanakkale Boğazı’nda bu kuvvetler yenilmiş, geri gönderilmişlerdi. Ama Birinci Dünya Savaşı’nın galipleri olarak İstanbul’a geldiler. Aynı tarihte, ne büyük bir tesadüftür ki, Mustafa Kemal de çağrılması üzerine İstanbul’a geldi. İstanbul’da bu işgallere karşı çalışma yaptı. İstanbul’daki durumunu ve 6 ayını çok iyi bilmemiz lazım. Bunun için “Samsun’dan Önce Bilinmeyen 6 Ay” isimli kitabı yazdım. İstanbul işgal edilmiş; İngilizler, İtalyanlar, Fransızlar geziyorlar. İşgal edilmiş bir yerde bunu başarması mümkün değildi ama planlarını hazırlıklarını yaptı.
düşün: Mustafa Kemal’in Harbiye Nazırı olmak istemesindeki amacı neydi? Onu ne sebeple engellediler?
Alev Coşkun: Ordu tarafından da sevilen Ahmet İzzet Paşa’ya hükümet kurma görevi verildiğinde, Mustafa Kemal, Harbiye Nazırı olma isteğini ona açık etmiş; bu Ahmet İzzet Paşa tarafından mevki hırsı olarak yorumlanmıştı. Dolayısıyla bu mevkiiye gelmesine engel olundu. Oysa Mustafa Kemal, Harbiye Nazırlığı’nı memlekete en etkili şekilde hizmet etmek için istiyordu. Hatta, nazırlığa geldikten sonra yapacaklarını dahi planlamıştı: Padişah’la birlikte, bütün kuvvetleri ve maddi kaynakları Anadolu’ya taşımak, İtilaf kuvvetlerine karşı vatanı oradan savunmak. O dönem siyasette bulunan hiçbir adamın İtilaf Devletleri’nin işgalci kuvvetlerine karşı çıkamayacağını da öngörmüştü. Öngörüsü de doğru çıktı. İzzet Paşa’nın döneminde imzalanan Mondros Ateşkes Antlaşması, İtilaf Devletleri’nin tüm yurdu işgal etmesine olanak sağladığı gibi orduyu da iskelete çevirmeyi amaçlıyordu.
düşün: Bu sırada Anadolu da aynı şekilde işgal içinde değil miydi?
Alev Coşkun: Evet öyleydi. Zaten Atatürk Samsun’a giderken, 15 Mayıs’ta, Yunan güçleri İngilizler’in desteği ile İzmir’e çıktılar, Ege’yi işgal ettiler. Arkasından Güney Bölgesi işgal edildi. Yavaş yavaş her yer işgal edilmeye başladı.
düşün: Mustafa Kemal’in ve İstanbul’da görüştüğü insanların, güncel olaylara karşı tutumu neydi?
Alev Coşkun: Mustafa Kemal, işgalin üstesinden gelebilmek için örgütlenmeye ihtiyaç duyulduğunu savunurken, İstanbul’un geneli çok karışık. 10 yıldan fazla bir süredir devlet ve halk savaş içinde: 1910-1911’de Trablusgarp Savaşı, 1912’de Balkan Savaşı, hemen arkasından 1914’te Birinci Dünya Savaşı. Her ailenin içinde yitikler var. Bu bakımdan herkes bedbin, hüzünlü, ümitsiz. Halkın çoğunluğu “Birinci Dünya Savaşı’nda Almanlar’la bir olduk, yenemedik. Tek başımıza mı yeneceğiz İngiltere’yi, Fransa’yı” diye düşünüyor. Bu havayı dağıtıp, Anadolu’da tüm halkı yeniden organize ediyoruz.
düşün: Mustafa Kemal İstanbul’dayken İttihatçılarla görüştü mü? İttiharçıların ona karşı tutumu neydi?
Alev Coşkun: İttihatçılık aslında Türk toplumunun yeni bir düzeye, yeni bir düzene ulaşması için kurulan bir cemiyetin siyasallaşmasıdır. İkinci Meşrutiyet’i yaratan İttihatçılardır. Ama, Birinci Dünya Savaşı sürerken İttihatçılar iktidardaydı. Talat Paşa başbakan, Enver Paşa Başkomutan ve Milli Savunma Bakanı’ydı. 30 Ekim 1918’de, Birinci Dünya Savaşı bitip, Mondros Ateşkesi imzalanınca İttihatçılar’ın lider kadrosu İstanbul’u 3 gün içinde terk etip, Almanya’ya gitti. Onun için İttihat ve Terakki, Mustafa Kemal İstanbul’dayken başsızdı. Mustafa Kemal hatıralarında şöyle diyor: “İster İttihatçı olsun ister olmasın, herkesle konuştum. Amacım vatanın kurtuluşu için bir organizasyon yapmaktı.”
düşün: Toplumda Mustafa Kemal ile Enver karşıt iki taraf olarak görülüyordu. İttihatçılar başsız iken neden Mustafa Kemal onları organize etmeye çalışmadı?
Alev Coşkun: 1789’da bildiğiniz gibi Fransız İhtilali oldu. İhtilal’den önce Avrupa karmaşık. Din meselesi, tam manasıyla bugün bizdeki gibi, en önemli mesele haline getirilmiş. Ama burada, Rönesans ve Reform hareketi var. Bunlar daha sonra sonra Fransız İhtilali’ni yaratıyor. Fransız İhtilali aynı zamanda demokratikleşmenin, cumhuriyetleşmenin hareketi. Biz ne zaman giriyoruz bu harekete? 1876’da, Tanzimat’la. Yani hemen hemen yüz yıl sonra. Tanzimat’la ilk meclis kuruluyor. Sadece 4 ay sonra kapatılıyor. Kapatan kim? Abdülhamit. İstemiyor, çünkü politika demek, demokrasi demek. 33 yıllık otoriter bir rejim sağlıyor ve bunun sonucunda İttihat Terakki doğuyor. Bu, aydınların gizli cemiyeti. Amaçları, padişahı yıkmak değil, “padişah kalsın” diyorlar. Zaten, Mustafa Kemal’den ayrıldıkları kısım burası. Padişahlık devam etsin, yeter ki meclis olsun diyorlar. 33 yıl sonunda meclis tekrar kuruldu ve Abdülhamit hapsedildi. Ancak, siyasi konjonktür aleyhlerine hareket etti. 1908’ten sonra Balkan Savaşı, arkasından Trablusgarp Savaşı, arkasından Birinci Dünya Savaşı art arda geldi. Bütün bunlar olunca halk içinden İttihatçılara karşı bir his doğdu; “Bizim başımıza tüm belayı İttihatçılar açtı” gibi bir yargıya vardılar. Onun için, liderleri Mondros’tan sonra çekip gitti. Bu İttihatçılar’ın bittiğini göstermez. İttihatçılar duruyor, ama liderleri yok. Mustafa Kemal de eski İttihatçı ama kopmuş, liderlerinin başarılı olamayacağını biliyor. Ama Mustafa Kemal herkesle konuştuğu gibi onlarla da konuştu. Nitekim Erzurum ve Sivas kongrelerinde İttihatçılar yine var. Ama artık eski tarz İttihatçılık’tan kopmuşlar. Mustafa Kemal, Mütareke İstanbulu’nda, İngilizleri ve padişahı tam anlamıyla karşısına almak istememiş, biraz önce bahsettiğimiz gibi devlette yüksek kademelerde bulunmak, padişahı da kurtuluş mücaledesine dahil etmeyi planlamıştır. Padişah da İngilizler de İttihatçılara karşı çeşitli sebeplerden dolayı karşı çıktıkları için, Mustafa Kemal onlara katılmaktan ve tekrar örgütlemekten uzak durmuştur.
düşün: İsmet Paşa neden Mustafa Kemal ile Samsun’a çıkmadı?
Alev Coşkun: İnönü’nün neden Mustafa Kemal ile gitmediğini gerek 6 Ay kitabında, gerekse Asker İnönü kitabında anlattım, belge verdim. Mustafa Kemal istemiyor onu götürmek çünkü İnönü o sırada Milli Savunma Bakanı Müsteşarı; üst düzeyde bir konuma sahip. Mustafa Kemal, İstanbul’dan bilgi almak istiyor.
düşün: Herkes son meclis toplantısına giderken, İnönü, Mustafa Kemal ile görüşmek için Ankara’ya geldi. Sonrasında tekrar İstanbul’a döndü. Plan gereği mi gerçekleşti bunlar?
Alev Coşkun: Mustafa Kemal, Erzurum ve Sivas kongrelerinden sonra Ankara’ya geldi. 10-12 Ocak 1920’de İstanbul’da meclis açıldı. Bu, son Osmanlı Meclisi idi. Herkes Meclis’e gitti, kendisi Erzurum Milletvekili olmasına karşın gitmedi çünkü bunun doğru olmadığını düşünüyordu. İstanbul’daki padişah yanlısı kuvvetlerin onları yakalayacağını öngörmüştü. Dolayısıyla Ankara’da kaldı. Herkesin İstanbul’a gittiği sırada, İsmet İnönü Ankara’ya geldi. Tam olarak 10 Ocak 1920’de. Mustafa Kemal kendisi çağırdı. Cumhuriyet karşıtları, Atatürk’e uzanamayıp İnönü’yü her vesileyle eleştirenler, İnönü’nün Anadolu’daki mücadeleye geç katıldığını öne sürüyorlar. Oysa belgeler bu iddiaları desteklemiyor. Belgeler, TBMM daha açılmadan İnönü’nün Ankara’ya geçtiğini, orada Mustafa Kemal ile çalıştığını daha sonra yine Mustafa Kemal’in onayıyla Şubat 1920’de İstanbul’a döndüğünü gösteriyor. Mustafa Kemal, bahsettiğimiz nedenlerden dolayı Ankara’da tek başına kalmıştı. İşte böylesi koşullar altında 1920’nin ocak ayında, Mustafa Kemal’in Ankara’ya gelişinden iki hafta kadar sonrasında Albay İsmet Bey Ankara’ya geldi. Bir mektup yakaladık, bir belge. Belge diyor ki “Kardeşim İsmet, memleket kaderinin belirmek üzere olduğu şu önemli zamanda, pek değerli olan görüş ve düşüncelerinizden yararlanmayı pek ziyade arzu ediyoruz. Toplanması yaklaşan Millet Meclisi’nin vatana yararlı olacak şekilde düzenlenmesi ve özellikle milli gayeyi sağlayacak nitelikte bir hükümetin ortaya çıkması bugünün en önemli konusunu oluşturmaktadır. Gerek bu hususta gerekse diğer konularda ayrıntılı olarak görüş alışverişinde bulunmak üzere iki gün için Ankara’ya teşrif buyurmanızı özellikle rica eder, gözlerinizden öperim. Mustafa Kemal.” Mustafa Kemal geldi, “Hadi beraber gidelim” dedi, İnönü de gitmedi iddiasında bulunuyorlar. İnönü’nün böyle bir tavrı olsa, Mustafa Kemal, İsmet Bey’i tekrar çağırır mı? İkincisi, daha sonra kendisini Genelkurmay Başkanı yapar mı? Üçüncüsü, daha sonra kendisini Garp Cephesi kumandanı yapar mı?