Prof. Dr. Şerafettin Turan ile Çanakkale Zaferi Üzerine Bir Söyleşi

tarafından
14146
Prof. Dr. Şerafettin Turan ile Çanakkale Zaferi Üzerine Bir Söyleşi

ODTÜ ADT: Merhaba Hocam, bize bu anlamlı günde sizinle söyleşi yapma imkanı verdiğiniz için teşekkür ederiz. Üzerinden 98 yıl geçmesine karşın bugün bile insanları etkileyebilmesi, Çanakkale Zaferi’nin ne kadar önemli olduğunu gösteriyor. İsterseniz söze önce Osmanlı Devleti’nin I. Dünya Savaşı’na girişinden, Çanakkale cephesinin açılışından ve cephede yaşananlardan bahsederek başlayalım.

Prof. Dr. Şerafettin TURAN: Çanakkale, Osmanlıların büyük umutlarla girdiği I. Dünya Savaşı’nda açılmasını hiç öngörmedikleri bir cephedir. 1911’de başlayan Türk-İtalyan savaşı sonunda Osmanlı İmparatorluğu Kuzey Afrika’da Libya’yı, arkasından Rodos’u, Oniki Ada’yı elden çıkarmak zorunda kalmıştır ve büyük kayıplara uğramıştır. O savaş bitmeden başlayan Balkan Savaşı’nda ise birleşen dört Balkan devleti hiç umulmadık bir şekilde Edirne’ye kadar ilerlemişler ve burayı istila etmişlerdir. Sonunda Avrupa devletlerinin, özellikle İngiltere ve Fransa’nın araya girmesiyle yapılan antlaşmalar sonunda Osmanlı İmparatorluğu Doğu Trakya ile Ege’deki üç tane küçük ada ve Akdeniz’deki bir ada dışında bütün Ege adalarından yoksun kalmıştır. Ordusu perişan bir haldeyken, Mustafa Kemal’in de doğduğu Osmanlı İmparatorluğu’nun Avrupa’ya, uygarlığa açılan kapısı olan Makedonya ve Selanik de elden çıkmıştır. Yani 1911-1913 arasında uğranılan felakette Osmanlı İmparatorluğu Balkanlar’dan ve Avrupa’dan uzaklaşmıştır.

Bu sırada savaş bitmeden bir de Avrupa’da 19. yüzyılın başlarında Fransa-İngiltere-Rusya’nın içerisinde bulunduğu Anlaşma Devletleri dediğimiz İtilaf Devletleri ve Avusturya-Macaristan,  Almanya ve İtalya’nın içerisinde bulunduğu İttifak Devletleri arasında bir savaş olacak gibi görünüyordu. Osmanlı bu büyük kayıplardan sonra iki grup arasında başlayacağı görülen savaşta kendisine müttefik arama çabalarına girdi. İttihat Terakki hükümeti içerisinde Osmanlı İmparatorluğu’na kim yardım edebilir diye görüş ayrılıkları vardı. Sadrazam Sait Halim Paşa, Enver Paşa ve Talat Paşa Almanya’dan yanaydı. Ünlü maliye vekili Cavit Bey İngiltere’den yanaydı. Cemal Paşa o da Fransa’dan yanaydı. İlk önce maliye vekili Cavit Bey’i İngiltere’ye gönderdiler. “Olası bir savaşta Ruslar yine Balkanlar’dan saldırırlar ve bizim topraklara gelirlerse bize yardım eder misiniz?” diye zemin yokladılar ama muvaffak olamadılar. Arkasından bir girişim daha yaptılar Fransa’yla o da olmadı. Sonra beklenmedik bir şekilde Saraybosna’da Avusturya arşidükünün öldürülmesi üzerine Avusturya-Macaristan, Sırbistan’a karşı savaş ilan edince Almanya da Sırbistan’a karşı savaş açtı. Böylece 28 Temmuz 1914’te I. Dünya Savaşı başladı.

Almanya’nın savaşa girmesinin ardından Enver Paşa ile Sadrazam Sait Halim Paşa İstanbul’da Almanlarla 3 maddelik gizli bir ittifak anlaşması yaparlar. Anlaşmanın özelliği şu, her iki taraf başlayan savaşta tarafsız kalacaklar ama eğer Almanya Rusya’ya karşı savaşa girecek olursa Osmanlı İmparatorluğu da savaşa girecek. Bunun karşılığında Almanya hükümeti Osmanlı topraklarını korumak için elinden gelen yardımı yapacak. Savaşa için Osmanlı İmparatorluğu’nda bir sevinç, bir umut vardı.

Çanakkale Savaşı’nı izah edebilmek için Osmanlı Devleti niçin savaşa girdi onu vurgulamamız gerekiyor. Öncelikle hedef yakın mazinin kayıplarını telafi etmek yani yakın zamanda elimizden çıkan toprakları geri almak. Nedir bu topraklar? Selanik, Makedonya, Batı Trakya, Mısır ve adalar. Ama öteki taraftan Rusya’ya karşı savaşa girildiğine göre öteden beri düşünülen, özellikle Enver Paşa taraftarlarının düşündükleri şey, Kafkaslar üzerinden Orta Asya’ya gitmek ve oradaki Türk devletleriyle birleşmek. Hem Batı’da hem de Doğu Anadolu’da Kafkaslar üzerinden gitmek muazzam bir proje. Bu projeyi Almanlar da destekliyorlar ve diyorlar ki  “Siz bir taraftan İngilizlere karşı savaşın, bir taraftan da Rusya’ya karşı savaşın.” Neden? Çünkü İngilizlere karşı savaşırlarsa İngiltere Osmanlı’ya karşı kuvvet ayırmak zorunda kalacak, Almanya böylelikle İngilizlerle daha kolay savaşacak. Aynı şekilde Rusya da Kafkas cephesinde Osmanlı’ya karşı savaşacak böylelikle Almanlar yine rahatlamış olacak. Burada Osmanlı İmparatorluğu tarafından düşünülen şey Turan hayaliyle istenilen toprakları almak.

İlk aşamada iki cephede savaşmaya karar veriliyor. Birincil olarak Kafkaslardan Rusya tutulacak, diğer taraftan Süveyş Kanalı üzerinden Mısır ele geçirilmeye çalışılacak. Böylelikle savaş taraftarı olan iki paşadan Enver Paşa Kafkas Cephesi komutanlığını, Cemal Paşa da Kanal Cephesi komutanlığını üzerine alıyor. Bu hayali gerçekleştirmek için usul gereğince padişah efendimiz, Şeyhülislam Hayri Efendi’den “bu gavurlarla savaşmak dinen caizdir fetvası” alıyor. Ardından padişah “Sultan-ı şah cihan-ı ekber” fetvası ilan ediyor. 300 milyon Müslümanın Osmanlılara yardım edeceği varsayılıyor. Böylelikle savaş başlar başlamaz Cemal Paşa Mısır’a doğru, Enver Paşa da Kafkaslara doğru gidiyor. Ama daha sonradan savaşlar öyle bir gelişiyor ki yenilgiye uğranılıyor ve bu yenilgilerin sonunda Osmanlı cephelerinin sayısı yediye çıkıyor. Bu yedi cephenin içerisinde Çanakkale Cephesi yok. Çünkü Çanakkale Cephesi Osmanlıların isteyerek açtığı bir cephe değil. Osmanlı Filistin Cephesi’nde yeniliyor. Suriye Cephesi’nde ne oluyor? İngilizler Basra’ya asker çıkarıyorlar arkasında Irak cephesi oluyor. Kafkaslarda yenilince o cephe sönüyor. Bu defa Almanya sıkışınca Almanya’ya yardım için Makedonya’ya kuvvet gönderiyoruz. Böylelikle aslında iki olan cephe sayısı altıya çıkıyor. Ama Çanakkale Cephesi hiç beklemediğimiz şekilde tacize uğrayacak ve hiç öngörülmemiş bir savunma savaşı halini alacaktır. Ama sonuçları itibariyle Türk tarihi ve kahramanlıkları bakımından geleceğe yönelik kendine güven doğuracaktır.

I. Dünya savaşı çok ilginç bir savaştır. Öncelikle bu savaş üç kıta üzerinde devam ediyor. Yanılmıyorsam iki tarafta savaşan ordu mevcudu toplamda 60 milyondan fazladır. Osmanlı İmparatorluğu’nun da 800 bin kişilik kuvveti var. Çanakkale Savaşı’nda birçok yeni silah kullanılıyor. Evvela uçak ilk defa burada kullanılıyor. Denizaltı, zehirli gaz, tank ve deniz mayınları burada kullanılıyor. Muazzam bir masraf ve kayıp var. Yanılmıyorsam masraf 130 milyar dolar hesap ediliyor. Osmanlı’nın masrafı da bir buçuk milyar dolar. İki taraftan toplamda 60 milyon insan kaybı var. Osmanlı’da ise 2 milyondan fazla kayıp var.

ODTÜ ADT: Çanakkale Savaşı ‘nen en önemli yönlerinden biri emperyalizme karşı verilen bir savaş olması diyebiliriz sanırım.

Prof. Şerafettin TURAN: Esasında Avrupa Devletleri’nin ikiye ayrılması emperyalist devletler arasında bir savaştır. Altı Avrupa devletinden üçü daha önce gelişmiş, başka toprakları ele geçirmişlerdi. İngiltere, Fransa hatta Rusya’da durum böyledir. Avusturya Balkanlar üzerinden bir gelişme sağlamaya çalışmış, Macaristan’ı kendi topraklarına katmış ve Avusturya – Macaristan İmparatorluğu adını almıştı. Onun gerisinde kalan Rusya, Almanya ve İtalya ise ancak 1860– 1870 tarihlerinde bağımsız devlet olmuşlardır. Onlar sömürgecilik ve emperyalizm yarışında geri kalmışlardı. Ama ilk fırsatta bunu telafi etmeye çalıştılar. İtalya gözünü Afrika topraklarına dikti. Bingazi’yi ele geçirerek amaçlarına ulaşmış oldular. Fransa zaten daha önceden Cezayir’i almıştı. Almanya Afrika’da topraklar kazanmaya çalıştı. Donanmasıyla Afrika’da bazı yerleri elde etti. Bunun dışında Almanya Abdülhamit’le anlaşmaya varınca Osmanlı sayesinde Hindistan’a uzanmak ve oradan da İngilizleri vurarak İngilizlerin elinden bazı toprakları almak gibi bir siyaset izlemeye koyuldu. Almanlar Osmanlı üzerinden bir emperyalizm politikası izledi. Alman imparatorunun “Siz 300 milyon Müslümanın halifesisiniz, halifelik size bir şandır” diyerek halifeliği yüceltmeleri Osmanlılara daha büyük bir cesaret verdi. Çanakkale Savaşı da emperyalist devletlerin Osmanlı üzerinden yürüttükleri politikanın bir sonucudur denebilir.

Peki, emperyalist devletler Çanakkale’ye neden saldırdılar? Çünkü Çanakkale bulunduğu yer bakımından İstanbul’u ele geçirebilecek tek yerdi. Bizans İmparatorluğu döneminde, Osmanlı İmparatorluğu döneminde bile daima Osmanlı’yla savaşa girenler Çanakkale Boğazı’nı zorlamaya çalışmışlardır. Osmanlı Devleti’yle Venedik arasındaki ilk savaş Çelebi Mehmet döneminde Gelibolu’da olmuştur. Daha o dönemde Avrupalılar Çanakkale’yi ele geçirerek Osmanlı’nın ilerleyişini durdurmaya çalışıyorlardı. Napolyon Bonaparte Mısır’ı işgal ettikten sonra, İngiltere onu Mısır’dan çıkarmak için Osmanlı’ya yardım eder. Napolyon çekildikten sonra İngilizler Osmanlı Devleti’ne 1807 de gelirler, Çanakkale Boğazı’nı geçerler ve İstanbul’a demir atarlar. Yani İngilizlerin 1915’te Çanakkale’ye geldiklerini ve 1807’de donanmalarıyla Çanakkale’den İstanbul’a geçtiklerini hatırlamamızda yarar var. Yani Osmanlı Devleti’ni saf dışı edebilmek için Çanakkale tek yol. İngilizler 1807’de İstanbul’a geldiklerinde Osmanlı Devleti Fransa elçisi Sebastian’ın önerisiyle kurtulabilmişti. Ne demişti Fransa elçisi? “Korkmayın. Çanakkale Boğazı’nı tahkim edin. Gelen donanmanın dönüş yolu kesilirse kendiliğinden çekilir gider.” Taktik bu olacaktı.

Fatih Sultan Mehmet Karadeniz’den gelecek donanmaların İstanbul’a gelmesini önlemek için İstanbul’u aldıktan sonra Anadolu Hisarı’nın karşısındaki Rumeli Hisarı’nı kapatmıştı. Aynı şekilde Çanakkale Boğazı’nın her iki yakasına da iki tane küçük hisar yapılmıştı. Bunların isimleri “Kilit-ül Bahr ve Sedd-ül Bahr”dır. Kilit-ül Bahr batı tarafında, Gelibolu Yarımadası’ndadır. Sedd-ül Bahr doğu tarafında, Çanakkale tarafındadır. Osmanlı Devleti 17. yy’da Venediklilere karşı savaşırken bu kaleleri oldukça genişletmişti. Hatta ilginçtir 1670’lerde bir Venedik donanması Çanakkale Boğazı’nı zorladığında Seddül-Bahr’den atılan bir bombayla Venedik gemilerinden biri isabet alır ve Venedikliler geri çekilir, tarihte bunun örnekleri vardır.

Savaş başladıktan sonra Enver Paşa komutasında bulunan Kafkaslardaki 90 bin askerin yaşadığı bir felaket ve Cemal Paşa’nın Mısır’da İngilizlere karşı yenilgisi İtilaf Devletleri’nin gözünü Osmanlı Devleti üzerine dikmesine neden oldu. İşte Çanakkale’ye asker çıkararak, güçsüz gördükleri Osmanlı’yı boğazlar yoluyla ele geçirmeyi ve Osmanlı’yı savaş dışı bırakmayı hedeflediler.

ODTÜ ADT: Çanakkale Savaşı’nın Milli Mücadele’ye olan etkisi hakkında neler söyleyebilirsiniz?

Prof. Dr. Şerafettin TURAN: 18 Mart Zaferi aslında bir deniz savaşı biliyorsunuz. Bu savaşta İngiliz- Fransız filosunun 16 gemisinden 10’u batırılıyor. Boğazın mayınlarla donatılmasını, gemilerin atılan toplarla uzaklaştırılmasını organize eden ve bu deniz savaşının kazanılmasını sağlayan isim ise Cevat Çobanlı. O yüzden daha sonra Çobanlı’ya “18 Mart Kahramanı” adı veriliyor.  Ama Çanakkale kara savaşları Aralık ayına kadar devam edecek ve orada Mustafa Kemal’i ortaya çıkaracak.

Çanakkale Savaşı şu şunu doğurmuştur: Biz birleşebilirsek ve iyi komuta edilirsek, Osmanlı yokluğa ve silah azlığına karşın başarı kazanabilir. Çanakkale Savaş’ı bir ölüm-kalım savaşıdır. Bu savaşla yeni komutanlar da ortaya çıkmıştır. Ama içlerinde en önemlileri deniz zaferini kazandıran Cevat Çobanlı ve “Ben size taarruz emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçecek zaman zarfında yerimize başka kuvvetler ve komutanlar geçebilir” emrini veren Mustafa Kemal’dir. Ancak bizim toplum olarak eksikliğimiz olan başarıları takdir etmeme huyu Çanakkale Zaferi’nin sonunda da ortaya çıkıyor. Başlangıçta Çanakkale Zaferi’nden sonra Mustafa Kemal’e madalya veriliyor ancak savaş bittikten ve İstanbul’a döndükten sonra Padişah’a ve Enver Paşa’ya unvanlar verilirken Mustafa Kemal’e hiçbir unvan verilmiyor. Ama askerleri ve halkı onu takdir ediyorlar, ben bunu çok daha önemli buluyorum. Çanakkale, Türk halkına “Biz savaşı kazanabiliriz, bizim topraklarımız işgal edilse de savaşabiliriz.” ruhunu aşılıyor ve asıl kurtuluşun komutanlar yoluyla olacağını gösteriyor.

Ama Çanakkale, Kurtuluş Savaşı’nın başlangıcı değildir. Kurtuluş Savaşı ancak Mondros felaketi yaşandıktan sonra başlamıştır. Eğer Çanakkale, Kurtuluş Savaşı’nın başlangıcı olsaydı Osmanlı Devleti Mondros Ateşkes Antlaşması’nı imzalamazdı. Çanakkale Savaşı bir uyanıştır ama çılgınlık değildir.

ODTÜ ADT: Çanakkale Zaferi’nin sadece Anadolu’da değil dünyadaki diğer devletler üzerinde de etkileri olduğunu söylemek mümkün müdür? Örneğin Çanakkale Savaşı ile Rusya’da çarlığın çökmesiyle ilişkilendirilebiliyor.

Prof. Dr. Şerafettin TURAN: Biz her şeyi kendimize bağlamakta acele ediyoruz. Yani biz Çanakkale’de savaşıyoruz orada Ruslara bir şey yapmadık ki. Sadece orada vatanımızı kurtardık, hiç Ruslara saldırmadık. Savaş sonunda Osmanlı’da olduğu gibi diğer ülkelerde de ciddi kayıplar olmuştur. Rusya’daki çarlık da bunun sonucunda çökmüş olabilir. Çanakkale başlı başına övünülecek bir gurur bunlara gerek yok. Ben bir tarihçi olarak o kadar abartılı veya kopuk olayları birbirine bağlamayı doğru bulmuyorum. Her şeyin kendi içinde değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum.

ODTÜ ADT: Tarihimiz açısından bu kadar önemli bir zafere dair bugün üretilen çeşitli hurafalerle insanların duyguları suistimal ediliyor. Çanakkale Şehitlikleri’ni insanlara tanıtmakla görevli olan rehberlerin de katkısıyla bugün bir “Yeşil Çanakkale” oluşturulmuş durumda. Yeşil sarıklı askerler, uçan atlara binmiş eli kılıçlı evliyalar gibi hayal sınırlarını zorlayan mitlere dayandırılarak Çanakkale Zaferi ziyaretçilere anlatılmakta. Bu konu hakkındaki düşünceleriniz nelerdir?.

Maalesef bu tip durumlara toplum olarak eğilimliyiz. Biz bir türlü çözemediğimiz bir mistisizm içerisindeyiz. Türklerin İslamiyet’e geçişinden sonra benzeri şeyler sürekli anlatılagelmiştir. Örneğin İstanbul’u fethedeceği sırada Orta Asya’dan yola çıkan evliyalar Fatih Sultan Mehmet’e yardım etmeye gelmişler ama yetişemedikleri için Amasya yöresinde ölmüşler de denir. Bugün Amasya’da onlar için bir türbe bile vardır. Biz bu tip mitleri de türbedarlığı da çok severiz. Mesela niye Arap dünyasına hiç göndermiyor da hep bize gönderiyor, biraz da onlara yardım etseydi ya. Yani orada elde edilen zaferi bunlara bağlayarak bir yerde zaferin önemini küçümsemiş oluyoruz.

ODTÜ ADT: Her sene görmeye alışık olduğumuz bir görüntü de Çanakkale’de ölen Anzak askerlerinin yakınlarının şehitlikleri ziyarete gelmesi. Bununla ilgili neler söyleyebilirsiniz?

Bana göre bu Mustafa Kemal’de olan, yeryüzünde zafer kazanmış hiçbir komutanın gösteremeyeceği bir hoşgörünün eseri. Eğer Mustafa Kemal 1934’te Anzaklara ilişkin o demeci de çok anlamlıdır: “Burada, dost bir vatanın toprağındasınız. Huzur içinde uyuyunuz. Sizler Mehmetçikle yan yana, koyun koyunasınız. Siz bu topraklarda canlarınızı verdikten sonra artık bizim de evlatlarımız oldunuz. Böyle zafer kazanılmış bir komutanın, kendi topraklarını işgal etmiş düşman askerlerini Mehmetçikleriyle eş değer tutması, kendi çocuklarına gösterdiği saygıyı göstermesi yeryüzünde görülmüş bir şey değildir. Sadece bundan 2400 sene önce Peloponez Savaşları’nda düşman askerleri için Perikles benzer bir şeyi söylemiştir. Ama o zamana kadar başka bir örneği yoktur. İşte o yüzden bugün Anzaklar Çanakkale’ye kadar geliyorlar ve Mustafa Kemal’e büyük saygı duyuyorlar.

ODTÜ ADT: ODTÜ Atatürkçü Düşünce Topluluğu olarak değerli katkılarınız için çok teşekkür ederiz.

Prof. Dr. Şerafettin TURAN: Ben teşekkür ederim ilginiz için. Sonraki çalışmalarınızda da başarılar dilerim.