* Lemi ATALAY | ODTÜ Atatürkçü Düşünce Topluluğu
Giriş
İzmir Suikastı girişimi, cumhuriyet döneminin ilk yıllarında yaşanan iktidarmuhalefet çekişmesinin bir nevi son hesaplaşması gibidir. İzmir Suikastı girişiminin ardından yapılan yargılamalar sonucu ülkedeki muhalefet tam anlamıyla ortadan kaldırılmış, tek parti yönetimi kesin hakimiyetini kurmuş ve devrimler iyice hız kazanmıştır. İzmir Suikastı girişimi ve beraberinde yaşanan olaylar, gerçekten çok karmaşık bir nitelikte olup, aynı zamanda tamamıyla çözülmesi mümkün olmayan yapısıyla da postmodern tarih görüşüne hakim olan görecelilik anlayışını haklı çıkartan özellikler barındırmaktadır. Bu çalışma, bugün bile tamamıyla aydınlatılamayan İzmir Suikastı girişimini, bir dedektif edasıyla inceleyip, bilinmedik gerçekleri gün ışığına çıkartma amacını taşımamaktadır. Bu araştırmada daha çok suikast girişimi ve ardından yaşanan olaylar dönemin siyasi karakterlerinin gözünden anlatılmış, konu hakkında yazılan çağdaş çalışmalardan da yararlanarak analitik değerlendirmelerde bulunulmaya çalışılmıştır. Bu amaç doğrultusunda çalışma üç ana bölüme ayrılmıştır. Birinci bölümde suikast girişimi öncesi ülkede hakim olan siyasi tablo özetlendikten sonra suikast girişimi, sanıkların ifadeleri ve iddianameye dayanılarak genel kabul görmüş biçimiyle anlatılmıştır. İkinci bölümde mahkeme tutanakları ve anılardan yararlanılarak olayla ilgili suçlamalara, savunmalara ve karşı iddialara değinilmiştir. Son bölümde ise elde olan bilgiler ışığında suikast girişimi hakkında bir değerlendirme yapılmaya çalışılmıştır.
İzmir Suikastı Girişimi
İzmir Suikastı girişimi etrafında gelişen olayları incelemeden önce dönemin genel siyasi tablosu hakkında bir fikir edinmek, konu hakkında daha sağlıklı bir yaklaşıma ulaşılmasını sağlayacaktır. I. Dünya Savaşı’nın ardından ülke topraklarının işgal edilmeye başlanması ve Osmanlı hükümetinin bu gelişmelere karşı çaresiz durumda kalması sonucu Anadolu’da, Mustafa Kemal Paşa’nın önderliğinde bir milli mücadele hareketi başlatılmış, bu mücadele milli iradeye dayandırılarak toplumun tüm kesimlerinin katılımını içerecek bir örgütlü yapıda gerçekleştirilmişti. Ancak, milli iradeye dayanan bu örgütlü yapı, doğal olarak içerisinde farklılıkları da barındırmaktaydı. Bu milli irade, Erzurum Kongresi’nden itibaren, Sivas Kongresi’nde, Birinci Meclis’te şiddetli fikir çatışmalarının yaşandığı bir ortamdan doğuyordu. Ancak, bir yandan işgalci kuvvetlere karşı verilen savaşın da devam etmesi, bu çatışmaları biraz olsun alt düzeyde tutuyordu. Silahlı savaşın bitmesi ve işin artık ilerlenecek yolun belirlenme aşamalarına gelmesi bu çatışmaları ve tartışmaların dozunu artıracaktı. Önce Birinci Meclis’te saltanatın kaldırılması ve Lozan görüşmeleri süresince İkinci Grup’un başını çektiği bir muhalefetle karşılaşılmıştır. Daha sonra da, İkinci Grup’u etkisiz kılarak oluşturulan İkinci Meclis’te ise Cumhuriyet’in ilanı ve halifeliğin kaldırılmasıyla ortaya çıkan muhalefet, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası (TCF) çatısı altında birleşmişti. Ancak bu muhalefetin ömrü de uzun olmayacaktı. TCF yönetimi, 1925 yılında Doğu Anadolu Bölgesi’nde ortaya çıkan Şeyh Sait İsyanı ile ilişkilendirilecek ve bu durum partinin tüm şubelerinin kapatılmasına yol açacaktı. Öte yandan, isyanı bastırmak için çıkarılan Takriri Sükûn yasasından da yararlanılarak sadece muhalefet partisi değil, aynı zamanda muhalif basın da susturulacaktı.1 İşte İzmir Suikastı girişimi, muhalefetin etkisiz hale getirildiği ve tek parti yönetiminin hakimiyetini tescil ettirmeye başladığı böylesine bir dönemde gerçekleşecekti.
Ülkenin gitmekte olduğu istikametten rahatsız olan bazı çevreler TCF’nin de kapatılmasıyla ümidini iyice yitirmiş, başka çareler aramaya koyulmuştu. Bu çevrelerin başını, Cumhuriyet Halk Fırkası’nda (CHF) kendilerine yer bulamayan ya da fırkayla fikir ayrılığına düşen eski İttihatçılar çekmekteydi. Meşrutiyet döneminde, iktidarı ele geçirmek için her türlü yolu kullanmaya alışık olan İttihatçılar için ülkede oluşan bu tablo karşısında artık seçilecek yol belliydi; Gazi Paşa’ya suikast. Bu fikri benimseyenlerin başında İttihatçıların eski Maarif Nazırı Şükrü Bey ile Ankara Hükümeti’nin ilk Ankara Valisi olan Abdulkadir Bey gelmekteydi. Abdulkadir Bey İttihatçıların eski tetikçilerinden olup, Şükrü Bey’in de Hasan Fehmi ve Ahmet Samim gibi gazetecilerin cinayetlerinde rolü olduğu kabul ediliyordu.2 Bu ikiliye daha sonra, Ali Şükrü Bey ve Halit Paşa cinayetlerinden dolayı Gazi Mustafa Kemal’e intikam duyguları güden3 eski Lazistan Mebusu Ziya Hurşit de eklenecekti. Ziya Hurşit saltanatın kaldırılmasına olumsuz oy kullanan iki kişiden biri olup4, Sakarya Savaşı sonucu Mustafa Kemal Paşa Meclis’te törenle karşılanırken, Meclis tahtasına, Kılıç Ali’nin aktardığına göre “bir millet putunu kendi yapar, sonra da tapar”5 yazacak kadar Mustafa Kemal’e karşı olumsuz düşüncelere sahip birisiydi. Bu ekip ilk olarak 1925 yılının son aylarında Ankara’da bir suikast girişiminde bulunmayı planlamıştı. O dönem aynı zamandaTCF İzmit Mebusluğu da yapan Şükrü Bey, Arif Bey’in evindeki bir toplantıda, içkinin de verdiği etkiyle suikast girişimini itiraf etmişti. Durumdan şüphelenen TCF Erzincan Mebusu Sabit Bey, Rauf Bey’i haberdar etmiş, daha sonra Rauf Bey de Ziya Hurşit’in abisi olan TCF Ordu Mebusu Faik Bey’i bilgilendirip, olayı önlemek için birlikte girişimlerde bulunmaya başlamışlardı. Önce Faik Bey kardeşi ile konuşmuş, daha sonra da Rauf Bey, Şükrü Bey ile konuşmuş, suikast iddiası bu kişiler tarafından reddedilince de olayın üzerinde fazla durmamışlardır.6
Ankara’da aradığı destekleri tam olarak bulamayan ve cinayetin gerçekleşemeyeceğini anlayan Ziya Hurşit ve Şükrü Bey başka se çenekleri aramaya koyulmuşlardı. İstanbul’a dönen bu ekip önce Bursa alternatifini düşünmüş, ancak şehre yabancı oldukları ve uygun bir ortam ayarlanamadığı için vazgeçmişlerdir.7 Daha sonra ise Mustafa Kemal Paşa’nın 1926 yılının Haziran ayında yapacağı İzmir seyahatini öğrenmişler ve suikastın İzmir’de gerçekleştirilmesini kararlaştırmışlardır. İstanbul’da bu kararın alındığı toplantıya ayrıca Baytar Rasim de katılmıştı. Alınan karar gereği Ziya Hurşit tetikçileri ile birlikte İzmir’e gidecekti. İzmir’de kendisine eski Kuvayi Milliyecilerden Sarı Efe Edip gerekli desteği verecekti. Sarı Efe Edip, Şükrü Bey’in yakın tanıdığı birisiydi ve daha önce Baytar Rasim’in de olduğu bir başka görüşmede bu suikast fikrinden haberdar edilmişti. Baytar Rasim Bey “tütün işi” parolasıyla Sarı Efe Edip’e bir mektup yazmış ve mektubu Ziya Hurşit’e vermiştir. Ziya Hurşit Bey adamları ile İzmir’e gitmiş, Sarı Efe Edip Bey ile buluşarak mektubu iletmiştir. Sarı Efe Edip, Çopur Hilmi ve Giritli Şevki adlı iki adamını da ayarlayarak ekibe dahil etmiş ve suikast planlaması yapılmıştır. Çopur Hilmi de tetikçiler arasında yer alacak, Giritli Şevki ise kaçakçılık yaptığı için teknesiyle ekibi Yunan adalarına götürecekti. Hacizli olan tekne için de TCF Saruhan Mebusu Abidin Bey’den yardım istenmişti.8 Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın İzmir’e gelişinin bir gün gecikmesi ve Sarı Efe Edip Bey’in bir anda ortadan kaybolup İstanbul’a gitmesi üzerine, Giritli Şevki telaşlanmış ve Emniyet’e gidip olayı ihbar etmiştir.9 İhbarın ardından önce Ziya Hurşit ve tetikçileri yakalanmış, yapılan soruşturmaların ardından olayda TCF ve İttihat Terakki parmağı olduğuna kanaat getirildiğinden, tüm TCF mebusları ve eski İttihatçılar tutuklanmıştır. İzmir ve Ankara’da gerçekleştirilen İstiklal Mahkemesi yargılamaları sonucu ise 18 kişi asılmış, Rauf Bey başta olmak üzere bazı kişilere sürgün cezası verilmiş, TCF’li paşalar ise serbest bırakılmıştır.

Suikast Girişimi ile İlgili Suçlamalar ve Savunmalar
İzmir Suikastı girişimi öncesi ülkedeki siyasi tablo ve suikast süreci kabaca özetlendikten sonra konu, bu bölümde Nutuk ve anılarla karşılaştırmalı olarak incelenmiştir. Bu bağlamda, İzmir Suikastı ile ilgili olarak Gazi Mustafa Kemal’in Nutuk’ta yer alan ifadeleri çok kısa olduğundan, Gazi Paşa’nın o dönemde yaptığı açıklamalar ve Başvekil İsmet Paşa ile yaptığı yazışmalardan da yararlanılmıştır. Yine aynı şekilde Kazım Karabekir anılarını çok geniş şekilde ele almasına ve birçok kitap çıkarmasına rağmen, anılarında ilginç bir şekilde bu konuya yer vermemiştir. O nedenle Kazım Karabekir için de mahkemede yaptığı savunma esas alınmıştır. Hatıralardan ise Rauf Bey, Ali Fuat Paşa, Faik Bey ve Rıza Nur Bey’in görüşlerine yer ve rilmiştir.
Gazi Mustafa Kemal Paşa, Nutuk’ta İzmir Suikastı girişimine Şeyh Sait olayının ardından değinmiş ve şu ifadelerde bulunmuştur: “Bütün bu yapılanlar, elbette Cumhuriyet’in başarısı ile sonuçlandı. Asiler yok edildi. Fakat Cumhuriyet düşmanları, büyük komplonun bütün safhaları ile son bulduğunu kabul etmediler. Alçakçasına son bir teşebbüse giriştiler. Buteşebbüsler İzmir Suikastı olarak kendini gösterdi. Cumhuriyet mahkemelerinin ezici pençesi, bu defa da Cumhuriyeti suikastçıların elinden kurtarmayı başardı.”10 Görüleceği üzere, Mustafa Kemal Paşa üstü kapalı da olsa İzmir Suikastı ile ilgili olarak TCF’yi sorumlu tutmaktadır. Çünkü bahsettiği büyük komplo, paşaların askerlikten çekilerek siyasete atılması ve kurdukları parti ile ilgiliydi. Gazi Paşa, İzmir Suikastı’nı da bu komplonun devamı olarak nitelemekte ve bir nevi devrim karşıtı hareket olarak görmektedir. Mustafa Kemal’in Başvekil İsmet Paşa ile yazışmalarında bu yaklaşım daha da nettir. Uğur Mumcu’nun Cumhurbaşkanlığı Gizli Arşivleri’nden elde ettiği belgeler Mustafa Kemal’in görüşleri konusunda bizleri çok aydınlatmaktadır. Mustafa Kemal telgraflarda şu şekilde değerlendirmelerde bulunmaktadır: “Karşımızda iktidar olmak isteyen Terakkiperver Cumhuriyet Partisi adı altında çalışan bir komite vardır. Eski muhalif İkinci Grup mensupları, adı geçen komiteye bağlıdırlar. Bu partinin genel merkezi ve üyeleri, genel girişimleri yönetmekte ve karar almaktadır. Bu siyasal kuruluşun tıpkı İttihat ve Terakki cemiyetinde olduğu gibi, bir de fedai şubesi vardır. Bu şube, parti genel merkezindeki bir üyeye bağlı olarak çalışır. Büyük olasılıkla bu üye Şükrü Bey’dir. Abdulkadir Bey, bu şubenin bir şefi gibi kabul edilebilir. Suikast hakkındaki karar parti genel merkezinin bütün üyelerince alınmıştır. Hatta suikastın gerçekleşmesinde silah kullanacaklara yakın temaslarda bulunmak suretiyle bazı üyeler tarafından takip olunmuştur. Rauf Bey, burada bulunmamak için Avrupa’ya gitmiş, Kazım Karabekir Paşa’nın Ziya Hurşit ile Ankara’daki gizli teması, Arif’in evinde silah kullanacakların da katıldıkları toplantı, Adnan Bey’in Londra’da uzun süre kalması üzerinde düşünülmesi gereken noktalardır. Buna göre Terakkiperver Partisi bütün liderlerini ve bir kısım üyelerini tümüyle tutuklayıp cezalandırmak gerekecektir. Önemli bir yurt sorununu radikal ve ivedi bir yöntemle çözeceğiz.”11

İsmet Paşa, TCF’nin suikasttaki rolü konusunda temkinli davranmakta ve özellikle Ankara’daki Kazım Karabekir’in tutuklanmasına pek olumlu bakmamaktadır. Mustafa Kemal Paşa ile bu nedenle aralarındaki telgraflaşmalar devam eder ve Mustafa Kemal Paşa kendisini ikna etmek için TCF üyeleri hakkında şu değerlendirmelerde bulunur: “Burada alınan bazı bilgilere göre suikastın başarı ile sonuçlanmasından sonra muhaliflerin İstanbul’da duruma hakim olmak, ona göre hükümet oluşturacakları izlenimi doğuyor. Bu olasılığa göre muhaliflerin İstanbul’daki hazırlıkların ve kuvvetlerin tahmin edildiğinden fazla olması gerekir… Düzenlenen suikast Sarı Efe, Şükrü Bey, Abdülkadir gibi sınırlı kişilerin eseri değildir. Tahmin buyurduğunuz gibi İttihat ve Terakki, eski İkinci Grup ve özellikle bunları kadrosuna almış bulunan Terakkiperver Partisi’dir. Kazım Karabekir Paşa, Fuat Paşa ve benzerlerinin kamuoyunda suçlu olduklarını kabul etmek gerekir.”12
Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın bu suçlamaları genel olarak mahkeme süresince iddianameye de yansıyan görüşlerin temelini oluşturmaktaydı. Peki, TCF liderleri bu suçlamalar hakkında mahkemede ve anılarında neler söylemiştir? Bu konuda Kazım Karabekir Paşa’nın sözleri ile başlanacak olursa, kendisi mahkemede suikast girişiminde tespit ettiği bazı şaşırtıcı noktalardan yola çıkarak bu olayı, muhalefeti yıkmak için düzenlenen bir tertip olarak niteler. Özellikle suikastın TCF genel merkezince kararlaştırıldığını söyleyen Sarı Efe Edip’e yüklenir ve kendisini ajanlıkla suçlar. Sarı Efe’nin Meclis Başkanı Kazım Paşa’nın yakın adamı olduğunu, kendisinden para aldığını ve suikastı yapamayacağını söyleyerek, kendisini Şeyh Sait İsyanı’ndan evvel İstanbul polisinin kullandığı sahte Mr. Templen gibi işe giren, belki meseleyi yaratıp, etrafına çeşitli budalaları toplayıp, kendi adlarını da kullanarak onları ikna eden bir rol üstlendiğini iddia etmektedir. Kazım Karabekir Paşa, Ankara’daki girişimden de kesinlikle haberdar olmadığını söyler. Sabit Bey’in kendisine bilerek haber vermediğini, çünkü haberi olsa ihbar edeceğini bildiklerini söylemektedir. Kazım Karabekir ayrıca, İkinci Grup ve İttihatçıların parti içindeki rollerini reddeder ve çoğuyla görüş ayrılıkları olduğunu belirtir. Ayrıca Şükrü Bey’in de partide etkisiz bir kişi olduğunu söylemiştir.13

Ali Fuat Paşa ise anılarında suikast ile doğrudan alakalı olduğu iddiasının kendisi için çok ağır bir itham olduğunu, çocukluk ve mektep arkadaşı Mustafa Kemal’in hayatına kastetmek gibi bir suçun kendisine yüklenmesinin çok acı bir kader olduğunu belirtmiş ve iddiaları reddetmiştir.14 Ancak Ali Fuat Paşa, Ankara’daki suikast girişimi hakkında haberlerinin olduğunu kabul eder. Olanları Rauf Bey’den öğrendiğini ifade eden Ali Fuat Paşa, girişimin yalanlanmasından dolayı ihbar etmediklerini ancak Sabit ve Faik Beylere yine de gerekli uyarıları yaptıklarını ve bir delil olursa derhal hükümete bildirmeleri gerektiğini söylediklerini belirtir. Ortada kesin bir şey yokken ihbar etmelerinin anlamsız olacağını ve yaptıkları uyarıyı yeterli gördüklerini ifade eder.15 Ali Fuat Paşa da Karabekir gibi Sarı Efe Edip’in yalan söylediğini, bunun da özelikle yeni cumhurbaşkanının kim olacağı hakkında söylediklerinden anlaşıldığını savunmaktadır. Çünkü Sarı Efe, Gazi Paşa öldürüldükten sonra yerine Fevzi ya da Meclis Başkanı Kazım Paşa’nın getirileceğini söylemektedir. Ancak Ali Fuat Paşa’ya göre TCF böyle bir girişimde bulunsaydı ne Fevzi Paşa’yı ne de Kazım Paşa’yı cumhurbaşkanı yapmaz, kendi görüşlerinden birini başa getirirlerdi.16
Rauf Orbay ise anılarında kendileri tarafından bir suikast girişiminin kesinlikle olmadığını, hatta böyle bir şeyin hiçbir zaman akıllarından geçmediğini söyler.17 Ankara’daki girişim hakkında Sabit Bey’in duyduğu şüpheyi kendisi ile paylaşmasından sonra her türlü önlemi alarak suikastı önlediğini iddia eden Rauf Orbay, buna rağmen neden halen mahkûm edilmek istendiğini anlamadığını dile getirir.18 Avrupa’ya gitme konusunun ise sağlık sorunlarından kaynaklandığını, bu konuda gerekli izinleri önceden aldığını, suikast teşebbüsü ile ilgili olarak ben gidiyorum, siz ne yaparsanız yapın şeklinde bir ifadesinin kesinlikle olmadığını söylemiştir.19
Dönemin diğer siyasi figürlerinin bazı anılarında ayrıca ilginç ifadelere rastlamak mümkündür. Suikast girişiminin öncülerinden Ziya Hurşit’in ağabeyi Faik Bey hatıralarında Ankara girişiminin ardından kendisinin partiyi feshetme kararı alınıp, olayı hükümete duyurmaları gerektiği şeklinde görüş bildirdiğini, ancak kendisinin bu görüşünün benimsenmediğini söyler.20 Yine İzmir’deki girişimlerden hemen kısa bir süre önce, Kazım Karabekir Paşa’nın kendisi ile görüştüğünü ve Mustafa Kemal’in Bursa civarında gezide olduğunu, bu sırada vefat ederse İsmet Paşa’ya karşı nasıl bir tavır alınması gerektiği konusundaki görüşünü öğrenmek istediğini anlatmaktadır. Kendisinin böyle bir soru karşısında çok şaşırdığını, Kazım Karabekir’in bunun bir ihtimal olduğunu ve bu ihtimal durumunda cumhurbaşkanlığını İsmet Paşa’ya verelim mi diye sorduğunu iddia eder.21 Rıza Nur da anılarında olaydan önce muhalif mebusların İstanbul’da toplandığını, kendilerine Taksim Bahçesi’nde denk geldiğini, çok keyifli olduklarını, Mustafa Kemal’e küfürler ettiklerini ileri sürmüş, bu buluşmayı suikast girişimine bağlamıştır.22
İzmir Suikastının Değerlendirilmesi
İzmir Suikastı hakkında yapılabilecek genel tespit, Mustafa Kemal Paşa’ya yönelik bir suikast girişiminin gerçek olduğu, ancak bu suikastta TCF’nin rolünün sınırlı olduğu ve CHF yönetiminin bu girişimi muhalefeti susturmak için iyi bir araç olarak kullandığı şeklindedir. Ankara Hükümeti bu siyaset girişimini önceden haber almış vezanlıları yakalamak için en doğru zamanı beklemiştir. Ankara Hükümeti’nin girişimden haberdar olduğunu çeşitli vesilelerle anlayabiliyoruz. Özellikle Ankara Valisi Atıf Bey’in suikastın ortaya çıkarılmasından sonra bir gazeteye verdiği demeçte, girişimden haberdar olduklarını ve Ziya Hurşit’i uzun zamandır takip ettiklerini açıklaması bu durumu kanıtlar niteliktedir.23 Ayrıca Mustafa Kemal’in Mersin’den deniz yoluyla İzmir’e gidecekken, fikrini değiştirerek Ertuğrul yatını geri göndererek, Bursa üzerinden İzmir’e gitmesi; İzmir’e gitmek üzereyken Balıkesir’de oyalanarak gelişini ertelemesi, Mustafa Kemal’in suikast hakkında bilgi sahibi olduğu yönündeki şüpheleri artırmaktadır. 24
Bütün bu veriler Mustafa Kemal ve ekibinin süreci ne kadar ustaca değerlendirdiklerini ortaya koymaktadır. Ancak bunlar tabi ki gerçekten var olan ve planlanmış suikast girişimlerini gölgelemeye yetmez. Sonuçta iktidarı yıkmayı kafasına koyan bir ekip vardır. Bu ekip bu niyet doğrultusunda önce Ankara, daha sonra Bursa, en sonunda da İzmir’de çeşitli girişimler planlamıştır. Bu ekibin örgütsel bağlantısı kesin olarak kanıtlanamamıştır. Ancak bazı eski İttihatçıların öncülüğünde girişimin sürüklendiği açıktır. Mahkemenin de kanaati bu yönde olmuş, bu ekibi İttihatçıların eski İaşe Nazırı Kara Kemal’in yürüttüğünü öne sürmüş, bu nedenle de örgüte Kara Çete adını takmıştır.25 Kara Kemal Bey yakalama kararının ardından uzun süre kaçmış, daha sonra da yakalanmak üzereyken intihar etmiştir. Kara Kemal’in ifadesi alınamadığından onun rolünü tam olarak kestirmek güçtür.
Ülkede kalan İttihatçıların en etkili ismi Kara Kemal’di denilebilir. Mustafa Kemal de bu durumun bilinciyle, İkinci Meclis seçimlerinden önce Kara Kemal ile İzmit’te bir görüşme yapmış ve İttihatçıların yeni seçimlerdeki tavrını sormuştur. Kara Kemal, İttihat ve Terakki’nin artık dağıldığını ve siyaset yapma amacını gütmediğini, Mustafa Kemal’in önderliğini kabul ettiklerini beyan etmiştir. Mustafa Kemal bu görüşleri için kendisine teşekkür etmiş, ancak bu görüşün sadece kendisine ait olduğunu arkadaşlarının görüşünü de öğrenerek kendisine haber vermelerini istemiştir.26 Bunun ardından Kara Kemal, eski İttihatçıları Cavit Bey’in evinde toplayarak konuyu görüşmüştür. Bu toplantıda da Kara Kemal’in görüşleri benimsenmiş, Mustafa Kemal’in desteklenmesi kararı alınmış ve Mustafa Kemal’in aralarından istediği kişileri mebus seçebileceği belirtilmişti. Şükrü ve İsmail Canbulat Beyler bu doğrultuda mebus seçilmişlerdir.27

Ancak Cavit Bey’in evinde gerçekleştirilen bu toplantı ileride mahkeme tarafından en önemli suikast toplantılarından biri olarak kabul görecekti. Çünkü toplantıda Mustafa Kemal’in desteklenmesi kararlaştırılsa da, ilginç bir şekilde Halk Fırkası’nın Dokuz Umdesi’ne karşı, bu toplantıda da 9 maddelik ayrı bir bildiri ortaya çıkarılmıştı. Buradaki maddelerden bazılarının daha sonra kurulacak olan TCF’nin programında da yer alması28, TCF’nin adında da Terakki kelimesinin geçmesi, TCF’nin programının hazırlanmasında bu toplantıya katılan kişilerden İsmail Canbulat’ın etkili rol oynaması, mahkemece önemli deliller olarak nitelenmiştir. Dolayısıyla mahkemeye göre TCF, bu Kara Çete tarafından bir şekilde gizlice kullanılıyordu. Rauf Bey de eski bir İttihatçı olarak iki parti arasındaki irtibatı sağlıyor ve bir nevi bütün muhalefetin, dolayısıyla da cinayetin ardındaki beyin rolünü üstlenmişti.29
Tabi İttihatçılar ve TCF liderlerinin iktidara karşı giriştikleri işbirliğine yönelik bütün bu girişimleri İstiklal Mahkemesince, kanıtlara pek dayandırılamamış, daha çok varsayımlar ve şüpheler üzerine hareket edilmiştir. Nitekim Mahkeme Başkanı Kel Ali’nin de açıkça belirttiği gibi, zaten İstiklal Mahkemesi kanaatlere bakarak karar vermekteydi.30 Dolayısıyla TCF yönetimi eski İttihatçılarla muhalefet olarak bir işbirliği içine girmiş bile olsa, bu onların yasal muhalefet zemininden çıkarak suikast planlayan bir alana kaydığını kanıtlamaz. Kanımca, TCF liderlerinin rolü daha çok olayı bilip haber vermeme, ya da göz yumma boyutundadır. Kazım Karabekir her ne kadar olaydan kesinlikle haberinin olmadığını ileri sürse de Ankara’da hemen hemen herkesin kulağına gelen bu girişimi, TCF Başkanı’nın duymaması pek mümkün gözükmemektedir. Ancak TCF liderleri her nasılsa olayı duyurmamış ve bu suçlamalar altında kalmışlardır. Suikastı bildirmeme tavrı da mahkemece bir şekilde mazur görülmüş ve TCF liderleri serbest bırakılmıştır.
Sonuç
Sonuç olarak, 1926 yılında gerçekleşen İzmir Suikastı girişimi ve ardından yaşanan gelişmeler cumhuriyetin ilk yıllarındaki bir dönüm noktasını teşkil etmektedir. Cumhuriyet devrimlerinin yöneldiği yönden rahatsız olan bir kesimin giriştiği suikast olayı, iktidarmuhalefet kavgasının en sert mücadelesine sahne olmuştur. Suikast girişiminin ortaya çıkarılması ve sonrasındaki yargılamalar sonucu, yaklaşmakta olan 1927 seçimleri öncesi ülkedeki tüm muhalefetin etkisiz hale getirilmesi sağlanmıştır. Bazı eski İttihatçılar ve TCF mebusları dava sonrası asılmış, TCF’nin önde gelenleri pozisyonunda olan paşaların adları toplum önünde lekelenmiştir. Dolayısıyla Gazi Mustafa Kemal ve ekibi kendisine yönelik bu olumsuz girişimleri ustaca önlemiş ve siyaseten pragmatik adımlarla iktidarını pekiştirmiştir. Bu siyasi tablonun döneme hakim olan iktidarı tamamen ele geçirme anlayışı göz önüne alındığında, olağan karşılanması gerekmektedir. Gerek mutlak monarşi döneminde, gerekse meşruti monarşi döneminde ülke siyaseti iktidarı paylaşabilme kavramıyla tanışamamış, muhalefet ölümcül bir rakip olarak görülmüştür. Bu nedenle gerek iktidardakiler, gerekse muhalefettekiler iktidarı tamamen ele geçirilmesi gereken bir yapı olarak kavramışlardır. İzmir Suikastı girişimi de işte bu anlayış etrafında gelişmiş ve sonucunda meydana gelen olaylarla birlikte, ülkede var olan bu siyasi kültürün yerleşmesine katkıda bulunmuştur. Ancak daha vahim olanı, aradan 80 yıl geçmesine rağmen iktidarı tamamen elinde tutma anlayışının değişmemiş olmasıdır. Bu siyaset anlayışının araçları ve yöntemleri değişse de, mutlak iktidar ve güç sevdası halen siyasal kültürümüzü şekillendirmeye devam etmektedir.
KAYNAKÇA
1. Özoğlu, Hakan, Cumhuriyetin Kuruluşunda İktidar Kavgası150’likler, Takriri Sükun ve İzmir Suikastı (çev.Zuhal Bilgin), Kitap Yayınevi, İstanbul, 2011, s.145
2. Engin, Vahdettin, HesaplaşmaAtatürk ve Muhalefet Arasındaki İktidar Mücadelesinde Son Hamle:İzmir Suikastı, Yeditepe Yayınları, İstanbul, 2011, s.161
3. Mumcu, Uğur, Gazi Paşa’ya Suikast, um:ag Yayınları, Ankara, 2010, s.2
4. Engin, a.g.e. , s.34 5. a.g.e. , s.35
6. Kılıç, Sümer, İzmir Suikastıİstiklal Mahkemeleri Adil Miydi?İddianame ve Kazım Karabekir’in Savunması, Emre Yayınları, İstanbul, 1994, s.13
7. Engin, a.g.e. , s.4344 8. a.g.e. , s.99101
9. Mumcu, a.g.e. , s.12
10. Atatürk, Kemal, Nutuk 19191927 (yayına hazırlayan Prof. Dr. Zeynep Korkmaz), Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara, 2011, s.604
11. Mumcu, a.g.e. , s.11 12. a.g.e. , s.1415,19 13. Engin, a.g.e. , s.8892
14. Cebesoy, Ali Fuat, Siyasi Hatıralar, Temel Yayınları, İstanbul, 2011 , s.610
15. a.g.e. , s.615
16. a.g.e. , s.613614
17. Orbay, Rauf, Cehennem DeğirmeniSiyasi Hatıralarım Cilt 2, Emre Yayınları, İstanbul, 2000, s.196
18. a.g.e. , s.208209 19. a.g.e. , s.216
20. Engin, a.g.e. , s.48
21. Mumcu, a.g.e. , s.2324
22. Kocahanoğlu, Osman Selim, Atatürk’e Kurulan Pusuİzmir Suikastı’nin İç Yüzü, Temel Yayınları, İstanbul, 2005, s.7475
23. Özoğlu, a.g.e. , s.190
24. Kocahanoğlu, a.g.e. , s.3738 25. Engin, a.g.e. , s.159
26. Zürcher, Erik Jan, Milli Mücadelede İttihatçılık, İletişim Yayınları, İstanbul, 2010, s.201
27. a.g.e. , s.203204 28. a.g.e. , s.203
29. Engin, a.g.e. , s.240 30. Mumcu, a.g.e. , s.66