Attila İlhan, Atatürk ve Atatürkçülük hakkındaki denemelerini çeşitli başlıklar altında topladığı “Hangi Atatürk” adlı kitabında genel olarak Atatürk’ten sonraki dönemin ve kitabın yazıldığı dönemin Atatürkçülük anlayışlarıyla kendisinin ideal Atatürkçülük anlayışını karşılaştırmış. Bundan dolayı kitabı okumadan önce dönemin siyasi havasını ve şartlarını anlamakta fayda görüyorum.
İlhan’ın kitapta aktardığı görüşlerin bazılarına katılsam da bazılarında kısmen veya tamamen farklı fikirdeyim. Kitabın genel olarak değindiği konuların bazılarını önce katıldıklarım olmak üzere maddeler halinde inceleyeceğim.
1. Milliyetçilik
Kitaptaki milliyetçilik hakkındaki denemelerden bir tanesinin başlığı ‘’Milliyetçilik bir ırk sorunu değil, bir yurt sorunudur’’. Bence bu deneme, İlhan’ın milliyetçiliğe bakışını, aynı zamanda bana göre gerçek bir Atatürkçü’nün milliyetçilik özelinde sahip olması gereken bakışı çok iyi açıklıyor. Yani Türk milliyetçiliği dediğimizde aklımıza Türk ırkının çıkarlarını gözeten bir görüş gelmemeli, bütün Türk yurttaşlarının çıkarlarını gözeten bir görüş gelmeli.
Tabii ki kendi ulusumuzun çıkarlarını gözetirken diğer ulusları da yok saymamalıyız. İlhan bir denemesinde bu durumu Atatürk’ün bir sözüyle açıklıyor: “Bizim milliyetçiliğimiz herhalde bencilce ve mağrurca bir milliyetçilik değildir.”
Attila İlhan, o dönem sol karşıtlarında yaygın olan ‘’solcu milliyetçi olamaz’’ görüşüne de değinmiş. İlhan’a göre Mustafa Kemal Paşa’nın istediği yani çağdaşlaşmış bir Türkiye görmek isteyen herkes, bunu ister liberalizmle ister sosyalizmle gerçekleştirmeyi istesin, milliyetçidir.
‘’Türk olmak, ırksal bir ayrıcalık değildir. Türk olmayı böyle almak, böyle koymaksa, düpedüz faşistliktir. Ama bunun tersi de doğru: Kürt olmak, Ermeni olmak, Rum olmak da ırksal bir ayrıcalık değildir. Bunu böyle almak ve koymak, düpedüz faşistliktir. Anlaştık mı?’’ (s.97)
2. Çağdaşlaşma
İlhan kitapta Atatürk’ün –günümüzde ve geçmişte de kendini Atatürkçü olarak niteleyen bir takım Batı kültürü kölelerinin aksine- çağdaşlaşma adı altında körü körüne Batı’ya bağlanmış bir lider olmadığını, çağdaşlaşmayı gerçekleştirirken Şark kültüründen de tamamen kopmadığını anlatmaya çalışmış. Bunu yaparken doğal olarak Batı’ya daha fazla yaklaşıldığını inkar etmemiş fakat sağdan da soldan da karşı çıkılan Batıcı yabancılaşmayı Osmanlı padişahlarının başlattığını belirtmiş.
‘’Asıl Atatürk devrimi, ne şapka giymiş olmamızdadır; ne Latin harfleriyle yazmamızda; hani o Büyük Millet Meclisi’nin duvarında koskocaman yazılı olan söz vardır ya, ondadır işte: Egemenlik Kayıtsız Şartsız Ulusundur.’’ (s.111)
3. Ekonomi
Kitapta ekonomi, kitabın yazıldığı yıllardaki durumdan yola çıkıp genel çıkarımlar yaparak çok güzel anlatılmış. Örneğin, bir kısımda dönemin siyasetçilerinden örnekler verilerek ekonomik bağımsızlığın ve kişi hak ve özgürlüklerinin beraber olmadan bir anlam teşkil etmeyeceği söylenmiş.
İlhan, bir denemesinde emperyalizmin geçirdiği dönüşüme de değinmiş. Emperyalizmin önceden hammaddelere el koyma yani mamullerden kar etmek yoluyla yapıldığını ancak daha sonra sermaye ihracı yoluyla yapılmaya başlandığını belirtmiş. Yani artık emperyalizm denetim altındaki ülkelerin sanayilerinin izin verdiği kadar gelişmesine olanak tanıyor ve böylece kendisinin modası geçmiş teknolojilerine de pazar buluyor.
‘’Evvelce Türkiye’deki ecnebi teşebbüslerinin, ecnebi amaçlarının içimizde uyandırdığı kaygılar bütünüyle ortadan kalkmış değildir. Bazen aşırı derecede kuşkulu davranıyorsak, bize çok pahalıya mal olan özgürlüğümüzü kaybetmek konusundaki korkumuzdandır.’’ (s.213)
4. İnönü Atatürkçülüğü
İlhan’a göre Atatürk’ün Kazım Karabekir, Rauf Orbay veya Adnan Adıvar gibi devrim arkadaşlarının her birinin ayrı Atatürkçülük anlayışları bulunmaktaydı ve biz Atatürk’ün ölümünden sonra İnönü Atatürkçülüğü’nü yaşamaktayız. Öncelikle yukarıda sayılan ilk üç ismin Atatürk’ün devrim arkadaşları olmadığını, Milli Mücadele’nin devrim safhası başladıktan kısa bir süre Atatürk’ten uzaklaşmış olduklarını ve ayrıca İsmet İnönü’nün, İnönü Atatürkçülüğü diye bir kategori açacak kadar Atatürkçülüğü dönüştürüp dönüştürmediğinin de bir tartışma konusu olduğunu düşünüyorum.
İlhan, devrimleri kategorilendirme yoluna giderek benimsemediği devrimleri ve oluşturulan kurumları (27 Mayıs, Halkevleri veya Köy Enstitüleri) İnönü Atatürkçülüğünün eseri saymış. Herhalde İlhan kitabı yazarken Köy Enstitüleri’nin düşünsel altyapısının Atatürk döneminde oluştuğundan ve ülkemize kazandırdıklarından habersizdi.
İnönü dönemi kitapta dikta olarak nitelendirilmiş ama İsmet İnönü’nün yönetimde olduğu sürenin büyük kısmında ülkenin savaş tehlikesi altında olduğu göz ardı edilmiş ve kitapta bu gerçek dile getirilmemiştir. İnönü için bu tarz bir yargılama yapılmasını ise bir acımasızlık olarak görmekteyim.
5. Sultan Galiyev
Kitapta Atatürk ve Sultan Galiyev arasında birçok bağlantı kurulmaya çalışılmış ama ben bu bağlantının özde hem Atatürk’ün hem de Galiyev’in antiemperyalist tavırlarından ibaret olduğunu düşünüyorum. Atatürk ve Galiyev arasındaki benzerliklerden ziyade turan ve komünizm temelinde tamamen farklı düşüncelere sahip olmalarından dolayı farklılıklarının anlatılması bence daha önemlidir.
Maddeler halinde anlatabileceklerim bu kadardı. Attila İlhan’ın düşünceleri hem kendi dönemi hem de bugün için gerçekten çok farklı düşünceler ve birçoğu tartışmaya açık. Kitapta katılmadığım bazı noktalar olsa da Atatürkçülüğe alıştığımızdan farklı bir bakış açısını tanımak için okumanızı tavsiye ederim.
İlhan, Attila. 1981. Hangi Atatürk. İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.
