Doç. Dr. İbrahim KAYA | Dumlupınar Üniversitesi Sosyoloji Bölümü
Son dönemlerde modernlik kavramı sosyal bilimlerin ve özelde de sosyolojinin çözümlemesi gerektiği düşünülen merkezi sorunsal olarak ortada durmaktadır. Sosyal bilimlerde, modernlik kavramı, 1980’li yıllardan bu yana önemli ölçüde kapitalizm, endüstri toplumu gibi klasikleşmiş çalışma temalarını ikame etmiştir. Bu dönüşümde postmodernizm olarak adlandırılan bir “düşünme refleksi” belirleyici bir rol oynamıştır. Şöyle ki, modernliğin proje olarak tutmadığı, kendisini tükettiği ve artık yaşam süresinin son bulduğu yönündeki postmodernist tartışmalar modernliğe olan ilginin sosyal bilimlerde artmasına neden oldu. Postmodernizm, dolayısıyla, Batı modernliğinin özeleştiri geleneği içinde değerlendirilebilir. Bu eleştiri nedeniyle modernlik yeniden kavramsallaştırılmaya ve en önemlisi postmodernizme bir tepki olarak modernliğin yeni ya da ikinci aşamasına geçildiği yönündeki tartışmalar gündemi belirlemeye başladı. Her ne kadar bugün artık modernliğin yeni bir dönemine ilişkin çalışmalar sosyal bilimleri başat olarak belirlese de hala Türkiye gibi ülkelerde modernliğe karşı argümanların tutunmasında postmodernist eğilimler etkili olmaktadır.
Bir modernlik projesi olan Kemalizm’in Türkiye’de en önemli tartışma konularından birisini oluşturması bu ışık altında değerlendirilmelidir. Kemalizm sonrası, ya da benim tercih ettiğim terminolojiyle modern-dışı bir döneme geçişimiz kuşkusuz Kemalist modernlik projesinin tekrar ve farklı bir gözle okunmasını gerekli kılmaktadır. Bu makale, Kemalizm’i neden bir modernlik projesi olarak okumamız gerektiğini ve bugünkü anlamını tartışacaktır. Bu tartışmayı yaparken aynı zamanda Kemalizm’in “farklı bir modernlik” öngördüğünü “çoklu modernlikler” tartışması bağlamında ele alacaktır.
Bu tartışma açısından modernliğin farklı türlerini anlamak ve yorumlamak için yeni bir yaklaşımın gerekliliğini öneren geç modernlikler kavramını geliştirdim. Geç modernlikler kavramı kolonize olmadan ortaya çıkmış modernliklere işaret etmektedir. Bu deneyimler basitçe orijinal batı modernlik modelinin kopyaları olmaktan ziyade modernliğin farklı formları olarak görülmelidir. Geç modernlikler kategorisinde üç ülke öncü örneklerdir: Rusya, Japonya ve Türkiye. Türkiye bu grup içinde son derece özgün bir örneği oluşturmaktadır ve böyle olmasında Kemalist modernlik projesinin önemi büyüktür.
Dolayısıyla bu makalede, öncelikle modernlik projesinden ne anlamamız gerektiği tartışılacak daha sonra Kemalizm, farklı bir modernlik projesi olarak değerlendirilecektir. En sonunda da Kemalizm’in bugünkü Türk toplumu için ne anlam ifade ettiği, günümüz koşullarına yanıt oluşturabilecek bir programının olup olmadığı irdelenecektir.
Modernlik Nedir?
Sosyal bilimlerde temel çalışma ünitesi olarak modernliğin kapitalizm ve endüstri toplumu kavramlarını önemli ölçüde ikame etmesi, aslında birisi son derece olumlu ve diğeri sorunsal iki sonuç üretmiş durumdadır. Olumlu yönü, modernlik kavramının toplum incelemesi söz konusu olduğunda daha kapsayıcı ve dolayısıyla araştırmacının elini toplumu bütünsel anlamda anlamak açısından güçlendirici olma özelliğidir. Modernlik, hem kapitalizme hem de endüstri toplumuna oranla toplumu bütünsel anlamda kavramak açısından son derece kullanışlı bir kavramdır. Kapitalizm ve endüstri toplumu kavramları öncelikle ve merkezi olarak toplumun ekonomik alt yapısına ya da ekonomik gelişmişliğe işaret ederken, modernlik kavramı bir toplumun ekonomik, politik ve kültürel tüm yönlerini kapsamaktadır. Ancak kapitalizmin ve endüstri toplumunun ne olduğuna ilişkin tanımlamanın yapılması daha kolayken, modernlik nedir sorusuna verilen yanıt konusunda herhangi bir uzlaşmaya ulaşmak son derece zor görünmektedir. Örneğin kapitalizme ilişkin olarak; sermayeyi ve emeği gerekli kılan ve piyasa için üretim yapan ekonomik sistemdir tanımı üzerinde hem destekçileri hem de eleştirmenleri hemfikirdir. Ancak modernlik konusunda aynı hemfikirlilikten söz etmek olanaksızdır. Bu durumun zorluğunun nedenini aşağıdaki şekliyle açıklamanın doğru olduğuna inanıyorum.
Modernliği tarihsel ve kavramsal olarak iki farklı ve hatta birbirleriyle çelişkili iki bağlamda ele almak gerektiğini düşünüyorum. Öncelikle, modernlik, artık pek çok sosyal teorisyenin ve tarihsel sosyoloğun hemfikir olduğu gibi, Hobsbawm’ın çifte devrim olarak tanımladığı İngiliz Endüstri Devrimi ve Fransız PolitikDevrimi sonrası ortaya çıkan bir tarihsel dönemle ilgilidir. Ancak aynı zamanda, modernlik bir “fikir”, bir “proje” olarak da kavramsallaştırılmaktadır. Kavramsal olarak ortaya konulan modernlik ile bir gerçeklik olarak tarihsel dönem anlamındaki modernlik çoğu kez örtüşmemektedir. Bu nedenledir ki Habermas’a göre modernlik tamamlanmamış projedir. Yani modernliğin öngördüğü gelişme henüz realize edilebilmiş değildir ama insanlık uzun bir süredir modern diye tanımlanan bir çağda yaşamaktadır. Habermas’a göre, modernliğin sistemik yanı, yani ekonomik ve politik hedefler önemli ölçüde başarıya ulaşmışken, hayat alanına dair iletişimsel eylem bağlamındaki modernlik ikincil planda kalmış ve henüz tamamlanmamıştır. Kuşkusuz modern zamanlar olarak değerlendirdiğimiz bir tarihsel dönem var ve bu nedenle modern olanın başlangıç tarihine ilişkin tartışmalar yapılıyor. Ancak modern olanın benimsenmesi ve yaşama belirleyici olarak katılımı konusu oldukça muğlaktır. Herhalde Castoriadis gibi düşünmek durumundayız: Modernlik, özerklik projesidir; hem bireyin içinde yaşadığı bağlamdaki özerkliği hem de toplumun kolektif özerkliği. Ancak böyle baktığımızda modernliği bir fikir ama aynı zamanda bir tarihsel süreç olarak okuyabiliriz. Yani modernlik başarılması gereken özgün hedefler ortaya koymuştur ve bu hedeflere ulaşma yolunda uzunca bir süredir mücadele vardır ama aynı zamanda henüz bu hedeflere tam anlamıyla ulaşılmış değildir ve belki de hiç ulaşılmayacaktır. Tarihin son döneminin belirlenmesi modernlik projesinin işidir. İnsanlığa ve insanlığın hedeflerine ilişkin bütün sorulara yanıt oluşturduğunu söylememiz gereken modernlik projesi dışındaki her arayış tarihin son noktasından bir gerileme olarak tanımlanmalıdır. Bu nedenle, modernlik insanlığın bütün sorularına yanıt oluşturabilecek bir programa sahiptir ama bu program henüz başarılmış bir program olmaktan uzaktır.
Peter Wagner’a göre, “Modernlik, içinde insanların kendi yaşamlarını kavradıkları bir durumdur.” Yani, modernlik toplum halinde birlikte yaşamanın kurallarının nasıl elde edileceği, temel ihtiyaçların hangi yollardan karşılanabileceği ve geçerli bilginin nasıl inşa edileceği sorularına yanıt bulma arayışı ve bu arayış çerçevesinde üretilen bir projedir. Diğer bir deyişle modernlik, insanların nasıl bir toplum inşa edeceği, bu toplum içinde nasıl birlikte yaşayacakları, temel gereksinmelerini nasıl karşılayacakları ve dünyayı, kendilerini hangi bilgi türüyle anlayacakları sorularına yanıt oluşturmak için ortaya konulmuş bir programdır.
Ancak, Wagner’ın ifadeleriyle, “Bu sözü edilen sorulara eşsiz olarak tekil bir modern yanıt yoktur: Immanuel Kant’tan Jürgen Habermas’a kadar modernliğin felsefesi çoğunlukla bu tür eşsiz bir yanıt bulmayı denedi. Emile Durkheim’dan Talcott Parsons’a ve son dönem yeni modernleşme teorilerine kadar modernliğin sosyolojisinin çoğunluğu spesifik olarak modern dediği kurumsal bir toplum yapısını tanımladığını iddia etti. Ancak tam da modernliğin geçirmeye devam ettiği dönüşümler bu sorulara türlü modern yanıtlar olduğunu göstermektedir”.
Bu noktada söylenebilir ki modernliği diğer
insanlık durumlarından ayrı kılan ve onu kendine özgü proje olarak okumamızı gerektiren yönü özerkliğe duyduğu sadakattir. İnsanların kendi yaşamlarına ilişkin kuralları kendilerinin belirlemesi anlayışı modernliğe ilişkin anahtarı ifade etmektedir. Bu nedenle modern dönemde insanların karşılaştığı sorunlara çözüm bulma çabası hiçbir dışsal otorite kaynağından elde edilemez. Dolayısıyla sorunlara önerilen tüm çözüm önerileri eleştiriye ve itiraza açıktır. Bu söylediklerimiz göstermektedir ki tekil bir modernlik düşüncesi ve projesi yoktur ve olamaz da. Modernlik üç temel soruya yanıt bulmayı içerdiğinden -nasıl birlikte yaşayacağız, temel gereksinmelerimizi hangi yoldan karşılayacağız ve nasıl bir bilgi bizim yaşamlarımızı kurmamızı sağlayacak- bu sorulara farklı tarihsel bağlamlarda farklı yanıtlar bulmak mümkündür.
Buradaki ana mesele; toplumsal yaşam anlayışımız bireyci mi yoksa kolektivist mi olacak, kapitalist bir ekonomi mi temel gereksinmelerimizi karşılayacak yoksa alternatif ekonomik modeller var mı ve bilimsel bir bilgi mi yoksa başka türde bir bilgi mi bizim yaşamımıza temel olacak sorularının nasıl yanıtlandığı meselesidir. Bu bağlamda ben Kemalizm’i farklı bir modernlik projesi olarak, Batı modernliklerinden farklı olarak, analiz etmemiz gerektiğini düşünüyorum. Yani modern sorulara modern yanıtları Kemalizm’in nasıl bulduğu ve bu buluşların Batı yanıtlarından ne oranda farklı olduğu, tartışmamızın temel meselesi olacaktır. Bir kere modernliği bir özerklik ve egemenlik projesi olarak tanımladığımızda farklı modernlikler gerçeğinin olabileceğini önermek son derece kabul edilebilir bir öneridir. Şöyle ki özerkliği Türkiye, Batı anlayışından farklı yorumlamıştır, egemenliği de. Demek ki modernliğin çoklu formlarından söz etmek, esasında modernliğin temel iki imgesel anlamlarının yoruma açık olduğunu söylemek anlamına gelmektedir.
Dolayısıyla, Kemalizm’i çoklu modernlikler tartışması bağlamında farklı bir modernlik modeli olarak ele almamız, bunu yaparken de açıklıkla hangi noktalarda Kemalizm’in farklılıklarının ortaya çıktığını gösterebilmemiz gerekmektedir. Üç temel soru bağlamında bunu yapabileceğimizi göstermek istiyorum.
Farklı Bir Modernlik Projesi Olarak Kemalizm
Ünlü sosyolog Max Weber’in temel tezi sosyal bilimler için çözümlenmesi gereken sorunu Batı’nın biricikliği olarak ortaya koymuştu. Batı Avrupa, Weber’e göre, rasyonelliği bünyesinde barındıran tek bağlamdı ve bu bağlamın dışında modernliğin kurulması olanaklı değildi. Modernlik, dolayısıyla özgül bir medeniyetsel ve kültürel bağlama yerleştiriliyor ve bu durumda “öteki” diye tanımlanan medeniyetlerin ve kültürlerin modernleşmesi olanaklı görülmüyordu. Ancak modern dünyaya katılmak isteyen ulusların önünde, bu durumda, tek bir seçenek kalıyordu: Avrupalılaşmak ya da daha sonraları ifade edildiği biçimiyle Batılılaşmak.

Weber’in ünlü tezini olumlamayan üç deneyimden söz edilebilir: Türk, Rus ve Japon modernlik deneyimleri. Her üç deneyim de Batılı güçler tarafından kolonize edilemeyen ve kendi öz iradeleriyle modernleşmeyi seçen ve başarabilen deneyimlerdir. Türkiye hem Avrupa bağlamının dışında hem de Hıristiyan dünyanın dışında kalan bir örnek olarak ilgiyi önemli ölçüde hak eden bir ülkedir. Bu hak ettiği ilgiyi hiç kuşku yok ki Kemalist modernlik projesine borçludur. Kemalist modernlik projesi, ilk bakışta Batı’yı kopyalayan ve bir tür Batılılaşma hareketini başlatan bir proje gibi algılanabilir. Genelde de Türk modernleşmesi üzerine yapılan sosyal bilimsel çalışmalar, ister Kemalizm’i onasın isterse reddetsin Kemalizm’in bir Batılılaşma hareketi olduğu konusunda hemfikirdir.
Elbette benim modernliğin “orijinal coğrafyası” dediğim Batı Avrupa’dan zamanın bütün modernlik fikirleri etkilenmiştir. Etkilenmemeleri de olası değildi. Ancak Batı bağlamı dışındaki modernleşme hareketlerini basitçe Batı’nın kopyalanması olarak anlamak her haliyle sorunsaldır. Özellikle, Kemalist modernlik projesini basitçe bu bağlamda değerlendirmek hem analizin güçsüzlüğünü gösterir hem de Türk Devrimi’nin “dünya” için taşıdığı önemi görememek anlamına gelir.
Bu aşamada, hem Kemalizm’i neden bir modernlik projesi olarak anlamamız gerektiğini hem de onu Batılı projelerden ayıran niteliklerini ele almamız gerekmektedir. Bunu yapmak için de daha önce sözünü ettiğim üç meseleyi -modern olmak için gerekli olan- sırasıyla değerlendirmemiz yerinde olacaktır.
Kemalizm’in Ayırt Edici Nitelikleri
Türkler emperyal tarihleriyle olan bağı radikal anlamda kırarak bir ulus-devlet inşa ettiler. Bu devletin en temel amacı Türk toplumunu özerk bir varlık olarak inşa etmekti. Esasında daha az stratejik ve daha fazla normatif bir modernlik hedeflendi. Türkiye’deki modernleşme, genellikle İslami bir imparatorluktan Türk ulus-devletine bir dönüşüm olarak anlaşılmaktadır. Başat anlamda İslami diye kabul edilen bir toplumda Kemalizm’in ulus-devleti kurması İslami toplumlar için modernliğin modelini sunmasının temel nedeni olarak gösterilmektedir. Kemalizm, Anadolu ve Rumeli’de sınırları kesin bir ulus-devlet inşa ettiğini deklare ederek emperyal gelenekle olan bağı kırmıştır.
Eğer Kemalizm’in modernlik modelinden söz edilecekse, öncelikle bu modelin hem sömürgeci hem de sömürge devletlerin modern olamayacağına yönelik modernlik algılamasının üzerinde durulması gerekir. Anti-emperyalizm Kemalist modernliğin temel çıkış noktasını oluşturmaktadır. Kemalizm’e göre modern olmak, zorunlu olarak, sömürgeciliğe karşı koymak anlamına gelmektedir.
Farklı bir modernlik modeli inşa etmek, her şeyden önce Batı ile olan ilişkideki sorunla bağlantılıdır. Dönemin üstün gücü olan Batı’nın ürettiği modelden nasıl ve hangi noktalarda ayrıldığını göstermesi gereken Türk modernlik modelinin Batı ile olan ilişkisi, anlaşılması son derece zor bir ilişkidir. Rusların Batı modernliğine ilişkin yaklaşımları son derece açıkken Türklerinki oldukça muğlak bir yaklaşımdır. Sosyalist ideolojinin sisteme adapte edilmesiyle dünyaya Batı liberal modernliğin alternatifini sunma hedefi gösteren Rusların aksine Türkler bu tür bir alternatif peşinde koşmamışlardır. Türkler modernlik konusunda Batı yoluna Ruslarınkinden daha iyimser bakmışlardır. Ancak bu durum onların eleştirel olmadıklarını göstermez. Türk modernlik projesinin Batı’ya yönelik ikircikli bir bakış açısına sahip olduğunu söylememiz gerekmektedir.
Kuşku yok ki Türk Devrimi, Fransız Devrimi sonrası kurulmuş dünyanın tersine çevrilebileceği inancından hareket eden bir devrimdir. Sömüren ve sömürülen ülkeler arasındaki çelişkiyi çağın en belirleyici çelişmesi olarak anlayan bir modernlik projesi için Batı’nın politik yolu yürünmemesi gereken sorunsal bir yoldu. Yani Kemalizm için Batı her yönüyle üstün bir model kurmuştu demek son derece safça bir yaklaşımı seçmek demektir.
Ancak Ruslarınki gibi Batı modernlik modeline her açıdan saldıran bir modernlik modeli kurma girişiminden ziyade Kemalizm, kabul edilebilir bulduğu Batı devrimci düşüncesinin değer olmaktan çıkışına karşı bir isyan olarak tanımlanabilir. Değer-çıkar karşıtlığı bağlamında Fransız Devrimi’ne yaklaştığını görmemiz gereken Kemalizm, sömürgeciliğe karşı model olmayı hedeflemiştir. Kemalizm’in hedeflediği Türkiye sadece sömürülen ülkeler için değil sömüren ülkeler için de bir model olarak düşünülebilir. Buradaki model, esasında hem kapitalist hem de sosyalist tonlardan uzak kalmak isteyen bir modeldir. Kapitalizmin alternatifi kuşku yok ki sadece sosyalizm değildir.
Kemalizm’in toplum tasavvuru bireyci liberal Avrupa versiyonundan dikkate değer oranda farklıdır. Kemalizm’in bireysel özerkliğe yüklediği anlam liberalizmin bireyci toplum yapısını onaylamamaktadır. Ancak, bu durum Kemalizm’in kolektivist bir toplum anlayışına sahip olduğu anlamına da gelmemelidir. Daha ziyade, benim kavramama göre, Kemalizm bir tür “cumhuriyetçi” yani katılımcı bireyi önemseyen ama dayanışmayı da merkezde tutan bir toplum projesidir. Bu noktada, hem Batı’nın liberal toplum anlayışından hem de Sovyet tarzı kolektivist toplum anlayışından farklılaşmaktadır Kemalizm.
Kemalizm’in bireysel onura atfettiği anlamın önemini örneğin Şerif Mardin dile getirmektedir. Yani Kemalizm’e göre, yaşamın temel ünitesi ya da unsuru kuşku yok ki bireydir. Ancak buradaki birey kendi çıkarlarına odaklanmış, ortak iyiyi gözetmeyen liberal birey değildir. Daha ziyade, cumhuriyetçi anlayışın bir tür Türkleşmiş versiyonunda bireyler geleneksel bağlarından özgürleşmiş ve toplumsal iyi için aralarında dayanışma kültürünü benimsemiş bireyler olacaklardır. Demek ki Kemalizm’in özerklik anlayışı iki bağlamda da işlemektedir; bireyin içinde yaşadığı bağlamdaki özerkliği ve bireylerin oluşturduğu kolektivitenin özerkliği. Bir taraftan bireyin özgürleşmesi projenin temellerinden birini oluştururken diğer taraftan da toplumun kolektif olarak diğer toplumlardan özerkliği önemli bir önkoşul olarak anlaşılmıştır.
Demek ki, Castoriadis’in modernliğin çifte imgesel anlamlarından birisi olarak kavradığı özerklik imgesi Kemalizm’de oldukça bilinçli olarak yer almaktadır. Bu noktada bir modernlik projesi olarak anlaşılmayı hak eden Kemalizm, aynı zamanda kendine özgü bir yaklaşımı da içermektedir. Kuşkusuz, Kemalizm’in Batı karşısındaki tutumu, Sovyet tipi toplum anlayışının Batı toplum anlayışına tamamıyla alternatif oluşturan yönüne benzememektedir. Belki de bir tür üçüncü yol olarak düşünülebilecek olan Kemalist toplum anlayışı hem bireyci liberalizmden hem de kolektivist sosyalizmden uzaklaşmaktadır.

Bugün bazı Batı toplumlarının üzerinde durduğu bu formülasyon aslında Kemalizm tarafından hali hazırda sunulmuştu. Demek ki bugün Kemalizm’in çağın koşullarına uymadığı tartışması ayakları yere basmayan bir tartışmadır. Elbette 1920’lerin ya da 1930’ların dünyasından oldukça farklı bir dünyada yaşıyoruz. Kuşkusuz, ekonomik, politik, kültürel dünyalarda radikal değişimler yaşandı. Ancak hala temel insanlık durumu olarak tüm dünya modernliğin koşulları altında yaşamaya devam ediyor. Önemli sosyologlar, bugün modernliğin ikinci evresini yaşadığımız konusunda hemfikirler. Örneğin, Anthony Giddens’a göre, bugün “yüksek modernlik” evresi yaşanırken, Ulrich Beck’e göre de “düşünümsel modernleşme” aşamasına geçtik. Kemalizm de bu ışık altında günümüz koşulları bağlamında değerlendirilmelidir ve bu değerlendirmenin aşağıdaki başlıklar altında yapılabileceğini öneriyorum:
– Kemalizm, bireysel özerklik konusunda liberal demokrasi anlayışına karşıt olarak bir tür cumhuriyetçi özgürlük anlayışına sahip bir proje olarak anlaşılabilir. Liberalizmin özgürlüğü negatif bağlamda -müdahalesizlik olarak- anlamasına karşıt, Kemalist cumhuriyetçi anlayışın özgürlüğü bir tahakkümsüzlük olarak önerebileceğini düşünebiliriz.
– Kemalizm, vahşi kapitalist koşulları kabul etmeyen bir tür sosyal demokrasi anlayışına sahip bir proje olarak anlaşılabilir. Toplumsal yaşam için bireyciliği değil dayanışmayı salık veren Kemalizm kuşku yok ki yoksullaştıran küresel kapitalizme karşı argümanları olan bir modernlik projesidir.
– Kemalizm, her tür emperyal girişimi ve projeyi onaylamayan ve normatif yönleri ön planda olan bir aydınlanmadan yanadır. Hala dünyanın temel sorunu olan güçlü ülkelerin güçsüzleri sömürmesine karşı, Kemalizm’in sömüren ve sömürülen ülkeleri modern olarak anlamayan felsefesi savunulmalıdır. Gerçek barışın ancak bu temelde kurulabileceği hala sahiplenilmesi gereken insani bir değerdir.
– Kemalizm’in demokrasi anlayışı, liberal modelden uzak ve cumhuriyetçi felsefeye yakın ama kendine özgü nitelikleri olan bir anlayış olarak anlaşılmak durumundadır. Liberal anlayışta, demokrasi halkoyuna ve seçime indirgenirken, cumhuriyetçilikte demokrasi katılımcı yurttaşı ön planda tutmaktadır. Kemalizm’e göre de demokrasi sadece halkoyuna dayalı araçsal bir rejim değil ereksel bağlamda katılımı gerektiren bir insani değerdir.
Demek ki Kemalist modernlik projesi bugün için de önemini korumaktadır ve henüz tamamlanmamış bir proje olduğu aşikardır. Türk toplumu her ne kadar Kemalizm-dışı ya da moderndışı bir topluma evrildiyse de Kemalizm bütün insanlık sahaları açısından tıpkı genel anlamda modernliğin olduğu gibi tartışılmaya devam eden bir modernlik yaklaşımı olarak daha uzun süre gündemde olacaktır.