2 Ocak’ta çıkan Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’yle Melih Bulu, Boğaziçi Üniversitesi’ne kayyım olarak atandı. Yasal olan fakat meşruiyeti bulunmayan bu karara karşı, Boğaziçi öğrencileri ve öğretim üyeleri bir direniş başlattı. Bugün gelinen noktada ise iktidar Kâbe, LGBT gibi seçmenini konsolide edecek sembolleri ve ağzında sakız ettiği “terörist” yaftasını kullanarak arkadaşlarımızı öcüleştirmekte, haklı ve basit talepleri görmezden gelip güç gösterisi yapmaktadır. Halbuki doktora tezinde intihal yapmış, belki de tüm kariyerini siyasi bağlantılarına borçlu olan bir insanın Türkiye’nin en başarılı üniversitelerinden birine —dernek veya vakıf gibi özerk statüye olan bir kuruma— seçim olmaksızın atanmasına karşı ortaya çıkan haklı dirence gerekli gördükleri muamele, siyasi iktidarın çaresizliğinin bir işaretidir.

Şubat ayında direnişe karşı iyice artan orantısız şiddet, Cumhuriyet’in kurulmasına kaynaklık etmiş İttihatçı geleneğin, bağımsızlık tutkusunun bir sembolü etrafında topladı: Kahrolsun istibdat, yaşasın hürriyet. Baskı ve sansür altında yetişmiş, eğitimli, aydın gençlerden birçok farklı görüşe çatı olmuş İttihatçılık; ülke içindeki adaletsizliğin, baskının ve yönetimdeki beceriksizliğin karşısında olmayı; aydınlığı, özgürlüğü, aklı ve bilimi temsil eden bir akım; istibdatın sonunu getiren 1908 Devrimi’nin mimarıydı.
Bugün seküler Türk gençliğinin içinde bulunduğu durum, istibdat döneminden pek farklı değil. Değerlerimizi yok etmeyi, her geçen gün özgürlüklerimizi azar azar eksiltmeyi amaçlayan; tüm düzeni yandaşlarını liyakatsizce ödüllendirmekten ibaret olan bir iktidara karşı özgür düşünceyi, demokrasiyi ve adaleti talep ediyor; bunun karşılığında çoğu siyasi aktör tarafından küçümseniyoruz. Bazı siyasetçiler tarafından “evlatlıktan reddediliyoruz.”[i] Halbuki biz kendimizi bu insanların evlatları olarak değil; vergisini veren, anayasa ve kanunlara bağlı yaşayan; karşılığında da eşitlik, adalet ve haklarını özgürce kullanabilmeyi isteyen vatandaşlar olarak görüyoruz. Kimsenin meseleyi bu bağlamdan çıkararak haklı mücadelemizi bir semboller savaşına dönüştürmesine, anayasayla güvence altına alınmış toplanma ve gösteri hakkımızı kullandığımız için uygulanan orantısız şiddetin normalleştirilmesine izin vermeyeceğiz. Bununla beraber, muhalif siyasetçilerin sürdürmekte olduğu pasif tutumu onaylamıyoruz. Hareket alanımız her geçen gün daha da kısıtlanırken mücadelemizi sandığa hapsetmeyi reddediyoruz.
Bugün
üzerinden tam 88 yıl geçmiş Bursa Nutku’nda Atatürk’ün de dediği gibi, bu ülkenin polisi
vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır demeden; kendi
yapıtımız olan cumhuriyet ve devrimleri koruyacağız. Cumhuriyetimizi yaşatmanın
gereği olan çoğulculuğu ve hoşgörüyü sağlayacağız.
[i] https://www.birgun.net/haber/bahceli-den-bogazici-eylemcilerine-evlat-degil-basi-ezilmesi-gereken-zehirli-yilanlardir-332892