“Mümkün müdür ki bir topluluğun yarısı topraklara zincirlerle bağlı kaldıkça diğer kısmı göklere yükselebilsin? Şüphe yok yükselme adımları, dediğim gibi, iki cins tarafından beraber, arkadaşça atılmak ve ilerleme ve yenilik alanında birlikte yol alınmak gerekir. Böyle olursa devrim başarılı olur.”
Türk Devrimi, kadın ve hatta genel olarak sivil toplum hareketinin yok denilecek kadar zayıf ve etki alanının kısıtlı olduğu bir dönemde onları erkeklerle eşit bir statüye kavuşturmak için çabalamış ve bunu dünyanın birçok yerinde eksik olan hakları Medeni Kanun ve seçme-seçilme kanunlarıyla sağlamıştır. Modern, çağdaş ve seküler bir toplum oluşturmayı amaçlamış Erken Cumhuriyet kadroları, etrafımızdaki ülkelere kıyasla bugünkü mücadelemizi çok daha ileriye taşımamızı sağlayan atılımlar gerçekleştirmiştir. Bugün kadınların seçme-seçilme hakkı, yurttaşların eşitliği gibi konular toplumumuzda tartışmaya açılmayacak kadar yerleşmiştir.
Cumhuriyetimizin kurulmasıyla kadınların edindiği haklar bizlere gurur veren örnekler olmakla beraber, kadın hakları mücadelesinin hala geçerliliğini korunduğu, yaklaşık yüz yıl önceki ilerici tutumumuzun tekrar hakim kılınması gerektiği açıktır. Bugün kadın cinayetlerinin faillerinin hiçbir suç işlememiş gibi hayatlarına devam edebilmesi, kadına şiddetin medya ve hukuk kullanılarak normalleştirilmeye çalışılması acı bir gerçektir. Şiddete uğrayan, cinayetlere kurban giden kadın sayısı her geçen gün artarken erkeklere “Kendinize gelin” demekle yetinen bir anlayış, kadınları erkeklerle eşit seviyeye çıkarmayı Cumhuriyet’in ilk yıllarından itibaren hedef edinmiş olan anlayışın yerini almaya çalışmaktadır. Sorunları baştan savma tedbirlerle çözmeye çalışan ve İstanbul Sözleşmesi’ni kendi seçmeninden oy koparmak adına tartışmaya açan, uygulamaktan kaçınan bir iktidar söz konusu olduğu sürece kadına yönelik şiddet politiktir. Bu sorunu çözmenin yolunun da ancak politikadan geçtiği ve toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamak adına kamuoyunda bir talep olmadığı sürece siyasi iktidarın bunu çözmekten kaçınacak olması; Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele ve Uluslararası Dayanışma Günü’nde tekrar hatırlamamız gereken bir meseledir.